Saray meydanından Vasilyevski
Adası’na doğru yola koyuluyorum. Petro’nun kenti kurarken karargâh merkezi
olarak düşündüğü, Neva’nın taşkınlıklarını önleyemeyince bu fikrini hayata
geçiremediği Vasilyevski Adası günümüzde de cazibesini koruyor. Adaya adım atar atmaz iki Rostral sütun
karşımda yükseliyor. Roman stilinde dekore edilmiş, geçmişte deniz feneri
olarak kullanılmış, bu iki sutunun kenarlarına bezenmiş heykeller Rusya’nın
dört büyük nehrini (Dinyeper, Volga, Volkov, Neva) simgelemekte.
9 Ağustos 2014 Cumartesi
Saray bölgesinde Rus yemekleri şöleni:Kuzey’in Venedik’i Saint Petersburg (8/14)
Uzun bir yürüyüşün ardından yemek molasını tarihi bir restoranda vermek istiyorum. Adını Romanov hanedanlığının 300. yıldönümünden alan 1913 restoranı Rus mutfağı spesiyallerini keşfetmem için biçilmiş kaftan. Restoranı bulmak çok kolay, Aziz İsak Katedral’inden Vozneseky Caddesi’ne doğru yürüyün, kime sorsanız size 1913’ü gösterir. Klasik bir Ukrayna lezzeti olan soğuk Borsch çorbası ile başlıyorum.
Dekrabristler Meydanından Malaya Morskaya sokağına: Kuzeyin Venedik’i Saint Petersburg (7/14)
Letniy Sad’dan Neva boyunca ilerleyip Admiralty’i geçince Petro’nun ünlü bronz atının yer aldığı Dekrabristler Meydanı beni karşılıyor. Büyük Katerina’nın Büyük Petro’ya armağanı Falconet’in tasarımı olan bu heykele Ruslar büyük bir hayranlık besliyorlar. Hatta ünlü şair Puşkin ‘Bronz Süvari’ şiiriyle bu hayranlığını dizelere dökünce heykelin ününe ün katılmış.
Bu meydan içinde bir tezatı da barındırmakta. Petro’nun batıya bakarak atın ayaklarının altındaki yılanın başını ezdiği bronz atlı heykel çarlığın ilerlemeye olan azmini işaret ederken; meydan çarlık rejimine başkaldıran asilerin adını taşıyor. 1812’de Demir Çar lakaplı I. Nikolay’a karşı ayaklanan beş aydının idamı da burada gerçekleşmiş. Rus halkı aydınlarını unutmamış; idamlar aralık ayında (Rusçası dekabr) gerçekleştiğinden meydana Dekrabristler Meydanı ismini vermişler.
Bu meydan içinde bir tezatı da barındırmakta. Petro’nun batıya bakarak atın ayaklarının altındaki yılanın başını ezdiği bronz atlı heykel çarlığın ilerlemeye olan azmini işaret ederken; meydan çarlık rejimine başkaldıran asilerin adını taşıyor. 1812’de Demir Çar lakaplı I. Nikolay’a karşı ayaklanan beş aydının idamı da burada gerçekleşmiş. Rus halkı aydınlarını unutmamış; idamlar aralık ayında (Rusçası dekabr) gerçekleştiğinden meydana Dekrabristler Meydanı ismini vermişler.
6 Temmuz 2014 Pazar
Deribasovskaya'dan Potomkin merdivenlerine:Karadeniz’in incisi Odesa (1/2)
Geçen seneki Ukrayna izlenimlerimi “iç savaşın bitip
barış dolu günlerin gelmesi” ümidiyle kaleme aldım.
Karadeniz
kıyısındaki sevimli liman kenti Odessa kumsalları ve hareketli gece hayatıyla
turistlerin yeni gözdesi oldu. Bu ilginç şehri keşfetmek için rotamı, 2013’ün
yaz aylarında, Odessa’ya çevirdim. Kavurucu sıcakların yaşandığı bir Haziran
günü sabahın ilk ışıklarıyla Karadeniz’in incisi Odessa’ya doğru yola koyuldum.
Arcadia Beach'ten Opera'ya: Karadeniz’in incisi Odesa (2/2)
Odessa tarihi
bir kent olmasına karşın güzel plajlarıyla ve renkli gece hayatıyla deniz – kum
- güneş tatili yapmak isteyenlere daha çok hitap eden bir kent. Kısa şehir
turunun ardından Odessa’nın en ünlü plajı Arcadia Beach yakınlarındaki otelime
eşyaları bırakıp, Itaka kulübünün
plajına gidip gün batımına kadar deniz ve güneşin keyfini çıkarıyorum.
7 Haziran 2014 Cumartesi
Kiev izlenimleri:Khreschatyk'den Taras Shevchenko bulvarına
Geçen seneki Ukrayna
izlenimlerimi iç savaşın bitip barış dolu günlerin gelmesi ümidiyle kaleme
aldım.
Sabah
erkenden kalkıp Odessa’dan Kiev’e doğru yola koyuluyorum. Kiev’e vardığımda
güneşli hava kendini yağmura teslim ediyor. Bardaktan boşalırcasına bir yağmur
eşliğinde şehre giriyorum. Şansım yaver gidiyor da otele eşyaları bıraktıktan
sonra yağmur kesiliyor ve şehri keşfe başlıyorum.
Kiev’in
eğlenme kompleksi Arena City’i geçince kentin kalbinin attığı Khreschatyk’e
varıyorum. Arena City’i Özgürlük Meydanı Maidan’e bağlayan bu iki kilometrelik
caddede Ukraynalılar hafta sonu gezmekten büyük keyif alıyorlardı. Ne yazık ki
o günler mazide kaldı; zira Ukrayna’da bir süredir siyasi kargaşa, iç savaş hâkim.
Maidan’daki barış yerini gösterilere ve protestolara bırakmış durumda.
Kiev izlenimleri: Zoloti Vorota'dan Andrevksi Yokuşu'na
Taras Shevchenko’dan
yönümü kentin 11. Yüzyıldaki giriş kapısı Zoloti Vorota nam-ı diğer Altın
Kapı’ya çeviriyorum. Kiev’in kurucusu Yaroslav Madrd Mudri’nin Bizans
mimarisinden etkilenerek inşa ettirdiği bu kapı Unesco dünya mirası listesine dâhil
edilmiş.
Kiev izlenimleri: Kontraktova'dan Çernobil müzesine
Yokuştan
inmeden sağa saptığımda kendimi büyük bir meydanın içinde buluyorum. Meydanın ortasında bir gök kuşağı altında
beraber meşale tutan iki adam Ukrayna ve Rus milletlerinin kardeşliğini simgeliyor
ama gerçekte böyle bir kardeşlikten söz etmek mümkün değil. Ukrayna
Rusya gibi doğal kaynaklar açısından zenginliğe sahip değil. Ukrayna’nın daha
çok tarım ağırlıklı bir ekonomisi var, tarım milleti olduklarını bayraklarına
da yansıtmışlar, bayraklarında mavi göğü, sarı buğdayı simgelemekte.
Kiev izlenimleri:Pecherska Lavra'dan Mariinskiy Sarayı'na
Hava
kararmaya başlayınca nehir kenarına demir atmış teknelerin birine atlayıp
Dnipro nehri boyunca kısa bir gezinti yapıyorum. Metro köprüsünü geçince
Pecherska Lavra, nam-ı diğer Azizler Şehrine varıyorum.
Geçmişi 11. yüzyıla
dayanan Pecherska Lavra irili ufaklı birçok kilise ve mimari yapıdan oluşan mağaralar
manastırından oluşuyor, ayrıca Guinness Rekorlar kitabına girmiş Mykola Syadristy’in
birçok eserini barındıran Mikro Minyatür Müzesi de burada yer almakta.
21 Mayıs 2014 Çarşamba
Yunanistan izlenimleri: Atina-Monastiraki'den Gazi’ye
Uzun
bir yolculuğun ardından Atina’ya varmam ikindiyi buluyor, şehrin girişindeki
kapanan fabrikalardan ekonomik krizin etkileri gözler önüne seriliyor. Metaxourgeio’daki
otelime eşyalarımı bıraktıktan sonra metroya atlayıp Monastiraki’ye uzanıyorum.
Yunanistan izlenimleri: Atina- Akropolis’den Sintagma Meydanı'na
Yunanistan izlenimleri: Kalambaka’dan Selanik'e
Ertesi
sabah erkenden kalkıp Atina’dan Selanik’e doğru yola koyuluyorum. Yol uzun
olduğundan manastırlarıyla ünlü Kalambaka’da bir mola veriyorum. Bu kasabada Kapadokya’daki
peribacalarını andıran bir doğa mucizesiyle karşılaşıyorum. Kayaların üstündeki
manastırlar olağanüstü bir ambiyansa sahip. Tepelerden kasaba merkezine inip
bir şeyler atıştırmak istiyorum.
Yunanistan izlenimleri: 19 Mayısta Atatürk'ün evine ziyaret
Bir
bahar günü Yunanistan’da olmak güzel, memleketim Selanik’te olmak çok daha
güzel, 19 Mayısta burada olup da Atatürk’ün evini ziyaret ediyor olmak ise
bambaşka bir mutluluk!Agios
Dimitrios sokağında bir dükkâna girip evin nerde olduğunu soruyorum, Yunanlı
önce anlamıyor sonra ’İlerde sağda polislerin durduğu yerde’ diyor. Kentin
hiçbir yerinde polisle karşılaşmazken bir manga polis evin etrafında bekliyor.
Yunanistan izlenimleri: Selanik
Kente
girer girmez uzun bir kordon, kordonun arkasında ise tüm endamıyla Beyaz Kule
yükseliyor. Kanuni Sultan Süleyman zamanında inşa edilen bu kule, Birinci
Balkan Savaşı’nın sonunda bu topraklar kaybedilince; sembolik bir vaftiz
işleminden geçerek beyaza boyanmış ve “Beyaz Kule” olarak anılmaya başlanmış.
14 Nisan 2014 Pazartesi
Tuna'nın kraliçesi Budapeşte: Vaci Ut’tan Kalvin Ter’e
Kısa bir yürüyüşün
ardından Budapeşte’nin İstiklal Caddesi Vaci Ut’tayım. Restoranların,
mağazaların birbiri ardına dizildiği bu caddeyi bir uçtan diğer uca kat etmek
başlı başında bir deneyim.
Macaristan Avrupa
Birliği’ne girmesine rağmen ekonomisi pek düzlüğe çıkamamış. Hayatı
pahalandıracağı düşüncesiyle Avro kullanmıyorlar; hâlen para birimi Forint
(HUF) geçiyor. Geçmişin ihtişamlı izlerini taşıyan Parisi Udvar binasının
önünde yatan evsizler ülkenin ekonomisini gözler önüne seriyor.
Tuna'nın kraliçesi Budapeşte: Zincir Köprü'den Kossuth Lajos’e
Tuna’nın geçtiği
birçok kent var ama bunların hiçbiri Tuna’nın güzelliğini Budapeşte gibi
yansıtmıyor. Nükleer enerji kullanan Macaristan’da enerji ucuz. Hava kararmaya
başlayınca Tuna kıyısı mükemmel bir şekilde aydınlatılıyor. Karşımda Zincir Köprü, sağımda Buda Kalesi
solumda Parlamento binası, Budapeşte
akşamları doyumsuz manzara vaat ediyor.
7 Mart 2014 Cuma
Tuna'nın kraliçesi Budapeşte: Buda kalesi
Tuna’nın geçtiği birçok kent var ama hiçbiri bu
nehrin güzelliğini Budapeşte kadar yansıtmıyor. Hava kararmaya başlayınca Tuna
nehri kenarı mükemmel bir şekilde aydınlatılıyor. Budapeşte akşamları doyumsuz
bir manzara vaat ediyor.
Soğukların
kendini hissettirmeye başladığı bir sonbahar günü Tuna'nın kraliçesi
Budapeşte’deyim. Tuna’nın Buda ve Peşte olarak ikiye ayırdığı bu güzel kenti
keşfime Buda yakasından başlıyorum.
Yaklaşık yüz elli yıl Osmanlı egemenliğinde
kalan bu topraklardaki ilk durağım Macar Kralların taç giydikleri Matyas
Kilisesi; 15. Yüzyılda yeniden inşa edilen bu görkemli katedral Osmanlı
döneminde cami olarak faaliyet göstermiş.
Tuna'nın kraliçesi Budapeşte: Gellert tepesinden Batthyany Ter'e
Buda’nın tarih kokan sokaklarını arşınladığım gezintide sıradaki durağım Gellert tepesi. Bu tepe kent tarihinde kötü bir üne sahip; zira hayatını Hristiyanlığı yaymaya adayan piskopos Gellert bu tepeden bir fıçıya konup atılarak feci bir şekilde can vermiş. Gellert tepesinin trajikomik bir yönü de var, 1945’te kent Nazilerden Kızıl Ordu tarafından kurtarılınca tepeye bir özgürlük anıtı dikmişler. Komünizmin yerinde yeller esince bu anıttaki Sovyetleri çağrıştıran simgeleri sonradan kaldırmışlar.
Tuna'nın kraliçesi Budapeşte: Kahramanlar Meydanı'ndan Deak Ter’e
Tuna nehrinin ortasındaki yemyeşil bir vadi olan Magirit
adasından ilerleyerek kentin tarihi garı Nyugat Ter’e varıyorum. Yolun
devamında ise Budapeşte’nin en geniş bulvarları, en güzel malikânelerini
barındıran Varosliget semti yer alıyor.
Az ilerimde heykellerle süslü devasa Kahramanlar Meydanı
arz-ı endam ediyor. Solumdaki Vajdahunyad Kalesi ise rönesans, gotik, barok
mimarisinin mükemmel bir sentezi. Kaleyi çevreleyen 20 binaya bakınca Macar
mimarisinin gelişimine şahitlik ediyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)