Geçen seneki Ukrayna izlenimlerimi “iç savaşın bitip
barış dolu günlerin gelmesi” ümidiyle kaleme aldım.
Karadeniz
kıyısındaki sevimli liman kenti Odessa kumsalları ve hareketli gece hayatıyla
turistlerin yeni gözdesi oldu. Bu ilginç şehri keşfetmek için rotamı, 2013’ün
yaz aylarında, Odessa’ya çevirdim. Kavurucu sıcakların yaşandığı bir Haziran
günü sabahın ilk ışıklarıyla Karadeniz’in incisi Odessa’ya doğru yola koyuldum.
Bir buçuk saatlik uçuşun ardından, Odessa’nın kalbinin attığı Deribasovskaya Caddesindeyim. Kafe ve
restoranların birbiri ardına dizildiği, sadece yayalara açık olan bu cadde
kenti ziyaret eden yerli, yabancı turistlerin akınına uğruyor.
Caddenin az
ilerisinde kentin en büyük katedral Spaso-Preobrazhensky
Katedrali tüm endamıyla karşımda yükseliyor. Birçok tarihi olaya
şahitlik etmiş mekânın dış cephesindeki gösterişin aksine içi oldukça sade.
Deribasovskaya’yı
Preobrazhenska’ya bağlayan pasajın içinden caddeye geri dönüyorum. Güzel mimarili
bu pasaj bana İstanbul’daki Çiçek Pasajını anımsattı ama böyle güzel bir geçidin
Çiçek Pasajı’mız gibi restoranlarla dolup taşmaması şaşırtıcı.
Sıradaki
durağım ise Deribasovskaya üzerindeki Şehir
Bahçesi. Akşamları yaz konserlerinin düzenlediği bu bahçede zaman
geçirmek oldukça keyifli. Bahçenin girişindeki sandalyede poz vermek burayı
ziyaret edenlerin vazgeçemediği bir alışkanlık. Vakit öğlene
yaklaşınca acıktığımı fark edip caddenin üzerindeki Steak House’da bir mola
veriyorum. Burası kentin trendy
restoranlarından birisi. Deribasovskaya yanında bir masaya oturup caddeden
geçenleri izlemek bambaşka bir keyif; zira, Ukrayna kızları güzel ama Odessa kızlarının
güzelliği dillere destan!
Yemek sonrası
caddeyi dolaşırken geleneksel kıyafetlere bürünmüş şekerci kızlar dikkatimi
çekiyor, kızlardan şeker alıp bir hatıra fotoğrafı çektiriyorum. Deribasovskaya
gezmesi keyifli bir cadde ama Sadece Deribasovskaya’da bir tur atmakla
yetinmeyin, Tren istasyonunu Deribasovskaya bağlayan paralel sokaklar da
oldukça renkli. Puşkin, Katerina gibi Rus tarihine yön veren kişilerin
isimlerinin verildiği sokaklar görülmeye değer.
Pushkinskaya
Ulitsa da bu sokakların en özellerinden birisi; zira, Rus edebiyatının dünyaca
ünlü şairi Puşkin’in müzeye dönüştürülen
evi ördek mavisi renkleriyle çok özel bir adres. Puşkin müzesinin az ilerisindeki Batı ve Doğu Sanatları Müzesi ise
Michelangelo, Caravaggio gibi dehaların heykel ve resimlerinin sergilendiği
sanatsal zenginliklerle dolu bir hazine. Ayrıca Katerina Ulitsa’daki neo-klasik
evler de ilgi çekici.
Deribasovskaya’nın
bitiminden sağa dönüp, neo-klasik Opera Evini selamlayarak Potomkin merdivenlerine ulaşıyorum.
Odessa’nın simgesi bu iki yüz basamaklı merdiven, ziyaret edenleri Rus
imparatorluk tarihinin en çalkantılı dönemlerine; 1905 devrimine geri
götürüyor.
Merdivenleri arşınlarken halkın Çar askerlerince katledildiği bu
tarihi olayı konu alan Potemkin Zırhlısı filmindeki katliam sahnesi gözümde
canlanıyor. Merdivenlerin bir ucunda Odessa tarihine yön vermiş Dük Richelieu
heykeli diğer ucunda ise deniz terminali yer alıyor. ‘Ben bu kadar merdiveni
çıkamam’ diyorsanız, funiküler ile de tepeye çıkmak mümkün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder