Yokuştan
inmeden sağa saptığımda kendimi büyük bir meydanın içinde buluyorum. Meydanın ortasında bir gök kuşağı altında
beraber meşale tutan iki adam Ukrayna ve Rus milletlerinin kardeşliğini simgeliyor
ama gerçekte böyle bir kardeşlikten söz etmek mümkün değil. Ukrayna
Rusya gibi doğal kaynaklar açısından zenginliğe sahip değil. Ukrayna’nın daha
çok tarım ağırlıklı bir ekonomisi var, tarım milleti olduklarını bayraklarına
da yansıtmışlar, bayraklarında mavi göğü, sarı buğdayı simgelemekte.
Çernobil reaktöründen yayılan radyasyon ülkemizi de etkilemişti. Dönemin Tarım Bakanı olan politikacımızın ekranlara çıkıp ‘Rize çayında radyasyon yok, bakın ben de içiyorum’ dediğini hayal meyal hatırlar gibiyim. Kenti ziyaret edenlerden çok nükleer enerji meraklıları ve bilim adamlarının gittiği bu müze de uğramaya değer.
Ukrayna ile
Rusya arasındaki problem iki ülkenin ekonomilerindeki uçurumdan çok geçmişte
yaşananlara dayanıyor. Zira Rusların II. dünya savaşında Nazi işgalinde
Ukraynalıları yalnız bıraktığı ve de on binlerce Ukraynalının hayatına mal
olduğu düşünülürse Ukrayna’da önemli miktarda bir Rus nüfusu olmasına rağmen bu
iki milletin arasının neden iyi olmadığı kolayca anlaşılır. Ukraynalılar II.
dünya savaşında yaşadıkları bu trajediyi kent merkezinin dışındaki Babi Yar anıtını
dikerek tüm dünyaya haykırmışlar.
Bu sene
Ukrayna’nın Avrupa Birliği ile anlaşmaya imza atmak yerine Rusya ile güçlü
ilişkiler kurmayı tercih etmesiyle ülkede Ukraynalı-Rus gerilimi bir iç savaşa
neden olacak kadar tırmandı, Rusların yoğun yaşadığı Kırım bağımsızlığını ilan
etti, Rus nüfusun ağırlıklı olduğu doğu ve güney bölgelerinde çatışmalar
sürüyor; umarım eski barış dolu günler en yakın zamanda gelir.
Kısa bir
yürüyüşün ardından Kontraktova meydanındayım. Bu meydanda sanatsal eserlerin
değil bir dönem yaşanan trajedinin gözler önüne serildiği bir müze var. 1986 yılında Kiev’in yüz elli kilometre
kuzeyindeki Çernobil’de 20. yüzyılın ilk
büyük nükleer kazası oldu. Ukrayna gezim boyunca zaman zaman bıyıklı kızları
gördüğümde korkunç kazanın izlerinin hâlâ silinmediği fark ediyorum. Çernobil reaktöründen yayılan radyasyon ülkemizi de etkilemişti. Dönemin Tarım Bakanı olan politikacımızın ekranlara çıkıp ‘Rize çayında radyasyon yok, bakın ben de içiyorum’ dediğini hayal meyal hatırlar gibiyim. Kenti ziyaret edenlerden çok nükleer enerji meraklıları ve bilim adamlarının gittiği bu müze de uğramaya değer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder