Belgrad’ı ziyaretimin ikinci günü şehrin güney bölgelerini keşfe başlıyorum. Kral Aleksandra Bulvarı üzerindeki Bizans mimarisinden esintiler taşıyan St. Mark Kilisesini selamlayıp ve Tasmajdan parkına varıyorum. Buralara kadar gelmişken bilim ve teknoloji yapısını kökünden değiştiren birçok buluşa imza atmış Nikola Tesla’nın müzesine gitmeden dönmek olmaz diyerek müzeye adım atıyorum. Kablosuz elektrik deneylerin yapıldığı müzede zaman su gibi akıp geçiyor.
Müzenin ardından Nikola Tesla müzesi yakınlarındaki Lovac’a bir öğlen yemeği için uğruyorum. Kent halkının tercih ettiği, Lovac; tarihi olduğu kadar tarihine de saygılı bir restoran. Geyik etinde uzmanlaşmış Lovac damak tadına düşkünler için bir cennet adeta. Turistlik bölgenin biraz uzağındaki restoranın müşterileri daha çok yerli halk. Pazar öğleden sonra gitmeme rağmen yarım saat içinde masalar mekânın Sırp müdavimleri tarafından doluyor, restoranda benim dışında turist yok, içerdekilerin çoğu Sırp aileler.
Mönüdeki ev yapımı sosis dikkatimi çekiyor, denemek istiyorum. geyik etinden yapılmış sosisin tadı olağanüstü değil ama mahcup ta etmiyor. Sosisin ardından Balkanların klasik lezzeti Pleskavitsa'yı ısmarlıyorum. Pleskavitsa'ya hamburgerin atası desek yanılmış olmayız.
Garson porsiyonların büyük olduğu, yarım porsiyon almamın yeterli olacağını söylüyor. Gerçekten haklıymış, porsiyonlar öksüz duyuracak cinsten. Pleskavitsa İstanbul’daki Boşnak restoranlarında yediklerime benzemiyor, tadı hâlâ damağımda.
Lovac’ta fiyatlara yüzünüzü güldürecek cinsten. pleskavitsa 600 RSD yarım porsiyon sosis 400 RSD, yaklaşık 30 liraya güzel bir ziyafet çekmek mümkün.
Lovac: Alekse Nenadovica 19, Belgrad
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder