Bir sonraki durağım ise Tuna ve Sava nehirlerinin
birleşim noktasındaki tepeye kurulmuş, surlarla çevrili Kalemegdan. Kosova
Savaşı’nın ardından, Sırp bölgeleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun eline geçmeye
başlamış ve dört yüz yıl boyunca Osmanlı hâkimiyetinde kalan Sırpların Bosna
savaşı ve tarihsel nedenlerle Türklerde olumsuz bir imajı olsa da kültürleri
bize çok yakın. Dünya dilleri arasında en çok Türkçe kelime barındıran
dillerden birisi Sırpça‘da dokuz bin Türkçe kelime bulunurken, üç bini günlük
hayatta kullanılıyor. Helal, lokum, komşu, börek, haydi bu kelimelerin sadece
birkaçı.
Hava kararmaya başlayınca Eski Belgrad'a geri dönüyorum. İki
nehrin birbirine sarıldığı bir noktada kurulmuş olan Belgrad güzel bir coğrafyaya
sahip olsa da, Sırplar bu kenti Macarların Budapeşte’yi güzelleştirdikleri gibi
süsleyememişler. Nehir kenarındaki birkaç gece kulübünü bir kenara bırakırsak
Sava kıyısı oldukça sade.
Kalemegdan'ın aşağısındaki ambarları elden geçirip lüks restoranlar açmışlar. Beton Hala isimdeki bu yeri bazı turistler İzmir kordona benzetseler de iki yer arasındaki fark gece gündüz gibi. Meşhur hurmalı keki tatmak için Beton Hala'nın trendi mekânı Iguana’ya uğramak istiyorum. Akşamları canlı jazz müziği yapan mekânın tatlısının şeker oranını biraz fazla olsa da denemeye değer.
Belgrad gece hayatı oldukça renkli bir şehir. Klüpler yazlık kışlık diye ikiye ayrılıyor. Birçoğu Sava nehri kıyısındaki yazlık klüplerin en ünlüsü Freestyler, burasına Belgrad’ın Reina’sı, fiyatlar ise Reina’nın onda biri! Mekânlar gece birden sonra dolmaya başlıyor ve rezervasyon zorunlu. Kışlık klüplerin en iyisi ise Stephan Brown. Hava yağmurlu olduğundan yazlık mekânlar yerine kaldığım otelin altındaki Kasina Klub’e uğruyorum. İçerisi tıklım tıklım, eğlence sabahın ilk ışıklarına kadar sürüyor.
Kanuni Sultan Süleyman tarafından fethedilmiş Belgrad'ta Osmanlının
izini bugün de görmek mümkün. Mora Fatihi Damat Ali Paşa’nın Kalemegdan’daki türbesi
yüzyıllara meydan okurcasına karşımda yükseliyor. İstanbul’daki Belgrad Ormanı
da ismini Belgrad’ın fethedilmesinden sonra şehrin tüm Ortodoks Hıristiyan
nüfusunun bu bölgeye gönderilmesinden almış.
Kalenin en tepe noktasında ise 1. Balkan Savaşı’nda
Osmanlılara, 1. Dünya Savaşı’nda ise Avusturya-Macaristan’a karşı alınan
zaferlerin anısına dikilen; Victor Anıtı yer alıyor. Kalemagdan’ı özellikle gün
batımında gezmek keyifli. Bahçesinde topların ve tankların sergilendiği; üç bin
parça silah, kılıç gibi eski ordu malzemelerin olduğu ordu müzesi savaş
meraklıların es geçmemesi gereken bir mekân.
Kalemegdan’dan Sava nehrinin diğer tarafında yer alan
sahil ilçesi Zemun’a doğru yola koyuluyorum. Önüme çıkan ilk otobüse atlayıp halkın
arasına karışıyorum. Otobüs fiyatları makul (70 dinar) olmasına karşın Sırplar
genelde biletsiz seyahat ediyorlar.
Sıra sıra komünist blokların, geniş bulvarların arasından
yolculuğuma devam ediyorum. Sırbistan Meclisi, UŠĆE alışveriş merkezi Novi
Belgrad denilen bu semtin dikkat çekici yapıları. Boy ortalaması yüksek bir
millet olan Sırpların önemli basketbolcular yetiştirmeleri sürpriz değil. Avrupa’nın
önemli basketbol mabetlerinden kabul edilen Arena’yı selamlayarak yoluma devam
ediyorum.
Akşam yemeği için Şaran’a uğruyorum. Belgrad'ın en iyi
restoranlarından birisi burası. Deniz ürünleri belli bir seviyenin üstünde,
servis başarılı, porsiyonların büyüklüğüne ve mekânın kalitesi göz önüne
alınırsa fiyatlar (başlangıç + ana yemek 20 Euro civarı) oldukça makul.
Bu güzel balık ziyafetinin ardından Gardos, nam-ı diğer Janus
Hunyadi Kulesine doğru yola koyuluyorum. Fatih Sultan Mehmet’in Belgrad
kuşatmasında başarı gösteren Macar komutan Hunyadi'ye adanmış bu kule şehrin en
yüksek noktalarından birisi. Kuleden aşağı baktığımda iki küçük kilise, Tuna
nehri, Büyük Savaş Adası ve onun ardında Kalemegdan ayaklarımın altına seriliyor.
Kalemegdan'ın aşağısındaki ambarları elden geçirip lüks restoranlar açmışlar. Beton Hala isimdeki bu yeri bazı turistler İzmir kordona benzetseler de iki yer arasındaki fark gece gündüz gibi. Meşhur hurmalı keki tatmak için Beton Hala'nın trendi mekânı Iguana’ya uğramak istiyorum. Akşamları canlı jazz müziği yapan mekânın tatlısının şeker oranını biraz fazla olsa da denemeye değer.
Belgrad gece hayatı oldukça renkli bir şehir. Klüpler yazlık kışlık diye ikiye ayrılıyor. Birçoğu Sava nehri kıyısındaki yazlık klüplerin en ünlüsü Freestyler, burasına Belgrad’ın Reina’sı, fiyatlar ise Reina’nın onda biri! Mekânlar gece birden sonra dolmaya başlıyor ve rezervasyon zorunlu. Kışlık klüplerin en iyisi ise Stephan Brown. Hava yağmurlu olduğundan yazlık mekânlar yerine kaldığım otelin altındaki Kasina Klub’e uğruyorum. İçerisi tıklım tıklım, eğlence sabahın ilk ışıklarına kadar sürüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder