Moskova nehrini takip ettiğimde kentin en güzel kiliselerinden
birisiyle karşılaşıyorum. Rusların Napolyon’a karşı zaferini taçlandırmak için
inşa edilen Kurtarıcı
İsa Katedrali Sovyetler döneminde Stalin aynı yerde saray yaptırmak isteyince
yerler bir edilmiş. Stalin yapılacak binanın üzerine yüz metrelik dev bir Lenin
heykeli de yaptırmak istemiş ama Stalin’in hayali hiçbir zaman gerçekleşmemiş.
1997’de Katedral küllerinden yeniden doğmuş ve Rus halkı aynı yere yeniden
görkemli bir katedral inşa etmiş.
Rus
mimarisinin olağanüstü bir yansıması olan bu katedralin on dakika mesafedeki Tretyakov galerisi ise sanatsal zenginliklerle dolu bir
hazine. Rus sanatının tapınağı sayılan bu müzenin peri masallarını andıran
girişi ressam Vasnetnov’un imzasını taşıyor. Andrey Rublev’den İlya Repin’e iki
yüz elli Rus sanatçının yüz bini aşkın eserinin sergilendiği Tretyakov sanatseverlerin es geçmemesi gereken bir adres.
Güneş batarken Moskova nehrinin titrek sularına kızılımsı
ışığını vuruyor, nehrin üzeri göz kamaştırıcı katedrallerin altın sarısı bir
ışıltıyla boyanıyor. Kısa bir yürüyüşün ardından Gorki
parkındayım. Gençlerin hafta sonları eğlenmeye gittiği bir yer burası, içerisi
cıvıl cıvıl. Parkı gezerken Scorpions’ın efsanevi wind of change şarkısını
duyar gibi oluyorum. ‘I follow the Moskva, down to Gorky Park, listening
to the wind of change.’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder