Yemeğin ardından Tiber kıyısında Testacio bölgesinden Aventino’ya uzanan bir yürüyüş yapıyorum. Ponte Sisto’dan Palatino tepelerindeki çam ağaçları arasından yüzyıllara meydan okumuş Santa Maria Cosmedin’in çan kulesini selamlıyorum.
Santa Maria Cosmedin, Yunancada “süslenmiş” anlamına geliyor, buraya gelen turistler kilisenin sade dekorasyonlu salonundan ziyade girişindeki Bocca Della (nam-ı diğer, hakikatin ağzı) ile ilgileniyor. Audrey Hepburn’ün meşhur “Roma Tatili” filmiyle ünlenen Bocca Della aslında tarihi bir kanalizasyon kapağı.
Buraya gelen turistler 3 Euro karşılığında 12. yüzyıldan kalma asık suratlı mermer suratın ağzına elini sokup sadakatlerini sınıyorlar, lakin şimdiye kadar kimsenin eline bir şey olduğu görülmemiş! Kilisenin önündeki güzel çeşmenin karşısına geçip bir süre dinleniyorum. Birkaç adım ilerimdeki arkeolojik mini park Foro Borio’daki iki tapınak ve kemer de ilgi çekici .
Santa Maria Cosmedin’den Palatino tepesine doğru çıkmaya başlıyorum. Farklı çağlardan gelen kültürel yapıların iç içe geçtiği bir kent Roma.
Solumda Antik Roma’da araba yarışlarının yapıldığı Circus Maximus arz-ı endam ediyor. Circus Maximus geçmiş günlerindeki gibi kalabalık zira bugün Roma’nın doğum günü. Antik Roma kıyafetlerine bürünmüş gladyatörler Circus Maximus çayırlarında gösteriler düzenliyorlar, Romalılar ise Palantino tepesi eteklerinde gladyatör dövüşlerini izleyip kentin kuruluş yıldönümünü kutluyorlar.
Yokuş yukarı daha fazla yürümek istemiyorum, Circus Maximus’dan metroya atlayıp bir sonraki durak olan San Giovanni’de iniyorum. Roma’nın en eski kiliselerinden San Giovanni Laterano tüm heybetiyle karşımda yükseliyor.
Geçmişte Papa’nın da bir dönem ikamet ettiği bu bazilikanın içi görülmeye değer. San Giovanni’nin hemen yanındaki Via Sannio’da kurulan ikinci el giysilerin satıldığı Pazar da alışveriş meraklıları için biçilmiş kaftan. Via Sannio’daki pazarda şöyle bir tur attıktan sonra Re-Di Roma yönünde ilerliyorum.
Roma’ya gelmişken tiramisu yemeden gitmek olmaz, Re-Di Roma’daki Pompi şehrin tiramisu mabetlerinden birisi. Re-Di Roma metro durağında Romalı bir aileye Pompi’nin yerini sorarken minik kızlarının ‘Aaa, Pompiii tramiiiisu’ diyerek yüzünde gülücükler oluşturması benim için doğru adrese gittiğimin habercisiydi.
Klasik tiramisudan muzlu çilekliye kadar farklı çeşitleri 3.5 Euro gibi makul bir fiyata satıyorlar. Tatlıyı yediğimde, orijinal İtalyan tiramisudaki yumurta sarısı oranının ülkemizdekilere kıyaslandığında daha yüksek olduğunu fark ediyorum. Tiramisunun lezzeti hafızada iz bırakacak cinsten. İspanyol merdivenleri yakınlarında da bir şube açmışlar. Roma’ya yolunuz düşerse Pompi’nin şubelerinden birine uğrayın, pişman olmazsınız.
Roma Avrupa’nın en özel kentlerinden birisi; zarif Rönesans pallazo’ları, şatafatlı Barok kiliseleri, heybetli meydanları, hayranlık uyandıran çeşmeleriyle bir açık hava müzesinden farksız bu kent. Bu şehrin sokaklarını arşınlarken bir sanat eserinin içinde gezdiğinizi fark etmemenize imkân yok. ‘Bütün yollar Roma’ya çıkar’ deyimi sadece mecaz değil zira Roma’yı görmeden yapılmış bir Avrupa seyahati yarım kalmış sayılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder