15 Aralık 2019 Pazar

Adriyatik’in aşklar kenti Venedik

Doğu ve Batının sentezi mimarisi, kanallarla köprülerle bezenmiş Venedik labirenti andıran sokaklarıyla romantik bir tatil vaat ediyor.

Bir sonbahar günü Venedik’teyim. Kent merkezinde konaklama pahalı olduğu için turistlik bölgenin otuz beş km uzağındaki Dona Di Piave semtinden bir otele rezervasyon yaptırıyorum. Ulaşım kolay, kırk dakikada Venedik Santa Lucia tren istasyonuna varıyorum. İstasyondan çıktığımda Büyük Kanal beni karşılıyor, Adriyatik’in aşklar kenti Venedik’in ortasından geçen ters S şeklindeki kanal gezimde bana referans noktası oluyor.

Beş yüzden fazla köprüye, yüzden fazla kanalı barındıran bir labirentin içindeyi, bir yerden bir yere ulaşmak için kestirme yollar var ama benim kenti doyasına yaşamak için vakitim var, manzarası güzel yollardan gitmeyi tercih ediyorum. Rialto pazarının tezgâhların arasından Venedik’in simgesi Rialto köprüsüne ulaşıyorum. Köprünün üzerinde bir Venedik hatırası çekip o anı ölümsüzleştiriyorum.
Bir sonraki durağım San Marco Meydanı. Gündüzleri Rialto San Marco arası turist kalabalık eksik olmuyor. Napolyon’un Avrupa’nın salonu dediği meydana vardığımda Aziz Markus Çan kulesi karşımda yükseliyor, Kuleden yukarı çıktığınızda muhteşem Venedik manzarası ayaklarınız altına seriliyor.  Venedik’in en yüksek yapısı olan bu kulenin astronomi tarihinde özel bir yere sahip zira Galileo’nun teleskopunu dünyaya tanıttığı yer burası. Kulenin arkasında ise beş kubbesiyle San Marco Bazilikası meydanı süslüyor.
Ortaçağ mimarisinin olağanüstü bir yansıması olan bu bazilkanın mimarisinde Bizans etkisi dikkat çekici. Kendini Konstantinopolis’in varisi gören Venedik Cumhuriyeti, Haçlı Seferlerinde İstanbul’da yağmaladığı eserlerle bu bazilikayı inşa etmiş,  bazilikadaki dört bronz at heykelini bunun en belirgin örneklerinden sadece biri.

Meydanda ayrıca dünyanın en eski kafesi yer alıyor. Geçmişi 1700’lere uzanan Florian’da beş euroya bir kahve molası yapıyorum. Bir yandan kahvemi içerken öte yandan Venedik’in kalbinin attığı San Marco’daki uçuşan güvercinleri, seyyar satıcıları ve bazilikanın göz alıcı mimarisini seyre dalıyorum.
Meydanın az ilerisinde ise bir zamanlar Venedik’in yönetildiği Dükler Sarayı yer alıyor. Sarayın yanında kentin en güzel köprülerinden birisi var: Ahlar köprüsü.  Bir dönem hapishane olarak ta kullanılan bu güzel köprüdeki hücrede ünlü çapkın Casanova hapsedilmiş, sonra Venedikli çapkın bir yolunu bulmuş ve kaçmayı başarmış. Casanova meraklıları ünlü çapkının hayatını anlatan bir Palazzo Pesaro Papafava’deki müzesine uğrayabilir.
Günübirlik ziyaretçiler San Marco meydanında bir tur atar, turist akına uğramış sokaklarda yürümeye çalışır, Rialto köprüsünde bir foto çektirir, sonra döner. Benim tercihim ise turist kalabalığından uzak, Venedik’in dar sokaklarında gezmekten yana. Bazen labirenti andıran sokaklarda kayboluyorum bazen hoş bir manzara görüp deklanşöre basıyorum.
Venedik denince akla bir başka gelen ise klasik müzik Vivaldi eserlerini bestelediği La Pieta Kilisesi ve ünlü opera binası La Fenice müzikseverlerin es geçmemesi gereken adresler.
Bazıları için bir Venedik gezisinin olmazsa olmazı romantik bir gondol gezintisi. Gondol gezisi biraz pahalı olsa da keyifli oluyor ama doğru güzergâhı seçmek kaydıyla. San Marco Meydanının yakınlarındaki bir iskeleden gondol kiralarsanız, dar kanallarda İstanbul trafiğini aratmayan bir gondol trafiğiyle karşılaşırsınız, gondol büyük kanalda birkaç dakika ilerler sonra dar bir kanala girip dakikalarca beklersiniz.
Gondol kiralamaktaki amaç Venedik’te romantizmi yaşamak ise merkezden uzaktaki iskelelerden kalkan gondolları tercih edilebilir. İster gondol kiralayın ister kiralamayın ama vaparetto (motor)  ile Büyük Kanal’da bir gezi yapmadan Venedik’ten ayrılmayın.
Rialto köprüsünden bir vaparettoya atlayıp Büyük Kanal boyunca  kenti seyre dalıyorum, bir zamanların zengin tüccarların sarayları günümüzde müzeye dönüşmüş. Saraylardan en dikkat çekicisi Ca' d'Oro. Gotik mimarisiyle  Ca' d'Oro   duvarlarının yaldızlanması ve krom rengi kaplı olması nedeniyle bu ismi almış.
 
Kanalın bitinde ise Salute bazilikası arz- endam ediyor. 17. Yüzyılda kenti vuran veda salgının bitmesinin ardından Venedikliler tanrıya olan şükranı bu bazilikayı yaparak göstermişler. Vaparetto’dan inip Salute’a doğru gidiyorum zira burası Venedik’te manzarası vaat ediyor.
 
Yolum üstündeki Gallerie dell'Accademia  sanatsal eserlerle dolu bir hazine.  18. Yüzyıl Venedikli ressamların koleksiyonları barındıran müze sanatseverlerin akına uğruyor.
Müzeyi San Marco’ya bağlayan köprüde Rialto köprüsü gibi güzel bir manzaraya sahip. Etrafı dolaştıktan sonra tekrar motora binip Arsenal’e varıyorum.

Bir zamanlar Dünya’nın en büyük tersanesi olan Arsenal’in girişinde Kentin simgesi aslanlar beni karşılıyor. Oturan aslan devletin mükemmelliğini simgeliyor, yürüyen aslan ise Venedik’in sömürgeleri üzerindeki egemenliğini sembolize ediyor. Venedik tamamen turistlere terk edilmiş değil, Arsenal’in ilerisindeki sokaklarda yerli halk kenti zaman zaman vuran selle aldırmadan yaşamını sürdürüyor.

Venedik her sene düzenlediği Bienal’le sanat dünyasının ilgi odağı bir kent. Arsenal yakınlarında Venedik Bienali bölgesi var. Bienal kapsamındaki Venedik Film Festival’de Avrupa’nın önemli film festivallerinden birisi.  Festivalden ödülle dönmüş bazı Türk filmleri de var. Ömer Kavur yalnız bir adamın dramını anlattığı Anayurt Oteli 1987’de Venedik Film Festivali Fipresci ödülünü almıştı.
Venedik’in bir diğer simgesi de maskeler, 14. yüzyılda veba salgınında insanlar yüzlerindeki yaraları saklamak için maske takmaya başlamışlar, daha sonraki dönemlerde ise Venedikliler akşamları eğlence gittiklerinde maske takarak kimliklerini gizlemişler
Her sene Venedik karnavalında İtalyanlar maskelerle, ilginç kostümlerle dolaşarak bu geleneği yaşatmayı sürdürüyor.
Venedik’in tarih kokan sokaklarını dolaşırken karnımın zil çalmaya başlayınca San Marco meydanındaki kalabalıktan uzaklaşıp bir yemek molası vermek istiyorum. İyi de ediyorum zira bu sokakların birine bir lezzet mabedi saklanmış: Al Mascaron. Venedik mutfağı deniz ürünleri ağırlıklı, yemeklerde taze deniz ürünleri kullanıyorlar.  Yöreye özgü bir lezzet olan vongole veraci’yi (kum midyeli linguine) deniyorum, hafızada iz bırakıyor.
Yemekten sonra Adriyatik’in üzerinde kurulan bu rüya kente veda hazırlıklarına başlıyorum, Dona Di Piave’ye  son  tren gece onbirde. Kış akşamları Venedik’ten sis pus eksik olmuyor,  akşam vakitlice dönmek en iyisi diyerek on treniyle otelime dönüyorum.




1 yorum:

Ödüllü Web Etkinliğine Şimdi Siz de Katılabilirsiniz dedi ki...

Web sitenizi tanıtıp ödül kazanabileceğiniz web etkinliğine davetlisiniz. Web sayfanızla şimdi siz de kazanmaya aday olun. Blogunuzu tanıtın, promosyonlar ve ödüller kazanın. Sponsorlarımızın desteği ile web siteler arası etkinlik yarışmamızı 2020 yılı sonuna kadar düzenliyoruz; harika bloglar dünyasına katılarak yeni yıla ödülle girip markalaşın istiyoruz.

Web: http://www.blogumharika.com
Mail: iletisim@blogumharika.com