1 Ağustos 2012 Çarşamba

Santa Maria Novella’dan Uffizi’ye-Rönesans’ın beşiği Floransa (3/4)

Santa Maria Novella’dan Uffizi’ye
Tren istasyonuna komşu Novella’nın yüzyıllara meydan okuyan zarif çan kulesi Floransa’ya adım atan turistlerin belki de ilk gördüğü manzaralardan. Santa Maria’ya sadece uzaktan bakmakla kalmayın, içeriye de bir göz atın zira rengârenk freskleriyle Filippo Strozzi Şapeli ve Bardi Şapeli Santa Maria’daki görülmeye değer eserlerden sadece birkaçı.
Gucci, Salvatore Ferragamo, Roberto Cavalli gibi lüks mağazaların inci gibi sıralandığı, Paris’in hoş butiklerle dolu sokaklarını anımsatan Via Tornabuoni boyunca ilerliyorum. Devasa yapısıyla Duomo kente o kadar hâkim ki Floransa’da yolumu kaybetmem mümkün değil; zira Duomo güneş gibi etrafını aydınlatıyor. Katedralin yanında zarif bir çan kulesini selamlayıp, Piazza della Repubblica’ya varıyorum.
Kafelerin birbiri ardına dizildiği; sokak satıcıları, müzisyenlerin meskeni olan cıvıl cıvıl bir meydan burası. Floransa’yı Floransa yapan sanatçıların eserlerini görmek için özel olarak müzeye veya galeriye gitmeye gerek yok, çünkü 15. yüzyılda Floransa’yı adeta yeniden inşa eden ve yaptıklarıyla kendilerinden sonra gelen bütün sanatçılara ilham kaynağı olan bu kentin her köşe başında Donatteli, Baricello, Da Vinci, Michelangelo’nun eserleriyle karşılaşmak mümkün.
Birkaç dakikalık bir yürüyüşün ardından kentin geçmişteki politik ve sosyal sahnesi olmuş, Michelangelo’nun Davut’unun bir kopyasının da yer aldığı Piazza della Signoria’ya ulaşıyorum.
Sokak müzisyenlerin çaldığı Vivaldi’nin dört mevsimi eşliğinde meydanda uçuşan güvercinler adeta dans ediyor. Etraftaki turistlerin bazıları bu anı ölümsüzleştirmek için fotolar çekerken, diğerleri kendilerini beklemekte olan faytonlara atlayıp kenti keşfe çıkıyorlar.
Sağımda 15. yüzyılda Floransa’nın kaderinin çizildiği kararlara ev sahipliği yapan Pallazzo Vecchio meydanda yaşanmışlara tanıklık edercesine karşımda yükseliyor.
Medicilerin yönetim merkezi olan Pallazzo Vecchio’da ailenin zaferlerini konu alan göz alıcı fresklerin bulunduğu Quartiere di Leone X ve baş döndürücü ambiyansıyla Quartiere di Eleonora dikkat çekici.
Pallazzo Vecchio’nun karşısında ise dünyanın en büyük üç müzesi arasında kabul edilen Uffizi arz-ı endam ediyor.
Eski İtalyanca daireler anlamına gelen, son Medici hanedanı tarafından şehirden asla çıkartılmaması kaydıyla Floransa halkına miras bırakılan müzenin göz alıcı sanat eserleri birer mücevherden farksız.
16. yüzyılda Giorgio Vasari tarafından yapılan U şeklindeki müzenin orta alanındaki boşluğu arşınlamaya başlıyorum. Yolun sağ tarafına dizilmiş, Uffizi’yi dünyanın gözde müzelerinden birisi yapan sanat tarihine yön vermiş sanatçıların heykellerini birer birer selamlıyorum.
İlk önce Donattello mermeri delen çivisi ve çekiciyle arz-ı endam ediyor, ardından rönesansın en önemli isimlerinden Leonardo Da Vinci’nin heykelini selamlıyorum. Kilise etkisinin kaybolduğu ve antik Yunan hayranlığının başladığı, bilginin ve sorgulamanın hâkim olduğu dönemde filizlenen yeni Plâtoncu akımın önderi Leonardo Da Vinci Yıldırım Beyazıd’a ilginç bir mektup yazmış.  Dahi mimar Beyazıd’a ‘İstanbul’a köprü yapmak istediğini duydum, ben kâfir kulun bu köprüyü yapabilirim’ demiş ama teklifi padişahın ilgisini çekmemiş. Keşke Beyazıd bu teklifi kabul etseydi de İstanbul’un dört yanını Rönesans yapılarla donansaydı.
 
Rönesansın fikir babası Dante ve dünya sanat tarihine yön veren Michelangelo’yu selamlayıp Uffizi’ye giriyorum. Rönesans sanatının zenginliklerle dolu bu hazinesini hakkını vererek gezilse bir günü burada geçirmek gerekir.
Botticelli  Primavera, Venus’un doğuşu, Leonardo Da Vinci’nin Müneccim Kralların tapınması, Caravaggio’nun Genç Baccahus’u, Raffello’nun sakakuşu ve Madonna’sı Uffizi’de görülmeye değer eserlerin sadece birkaçı.

Hiç yorum yok: