11 Temmuz 2018 Çarşamba

Münih’te bir Oktoberfest günü

Eylül sonu Almanya’daydım, 177. si düzenlenen dünyaca ünlü bira festivali Oktoberfest’ı Bavyera’lılarla birlikte kutladım. Kutlamalardan önce kısa bir şehir gezisi yaptım.

Sabah üniversite durağı yakınlarında kaldığım otelden çıkıp şehri keyfe başlıyorum, Ludwig caddesi boyunca inip, solumda İtalya Rönesans’ının bir yansıması olan Hofgarten Bahçelerinde bir mola veriyorum, Münih mimarisi Alman kentlerine pek benzemiyor. Köln’deki gibi göğü delen   gibi gotik kiliseler yok,  barok mimarinin etrafı sarıp sarmaladığı yeşil bir kent burası. Almanya’da   yabancı dile gerek duymuyorsunuz zira yolda yürürken illaki bir Türk’e denk geliyorsunuz, Napolyon sayesinde kral olan Max Joseph kentin önemli bir figürü, kendi adinin verildiği caddeden ilerlediğimde ulusal tiyatro önünde Max’ın heykeliyle karşılaşıyorum.

10 Temmuz 2018 Salı

Milano izlenimleri


Bir sonbahar günü Malpensa havalimanına inerek Milano gezime başlıyorum.  Havalimanı kent merkezine uzak, elli kilometrelik bir mesafede. Fiera Milan fuar alanı yakınındaki otelim ikisinin ortasında. Malpanse’dan  merkeze ulaşmanın en kolay yolu Cadorna trenine binmek. Milano bir turizm kentinden çok bir ticaret kenti, yıl boyu süren fuarlara ev sahipliği yapıyor.  Fuar alanı civarında uygun fiyatlı otellere denk geliyor. Eşyalarımı otele bıraktıktan sonra şehri keşfime başlıyorum.

İlk durağım Ortaçağ mimarisinin olağanüstü bir yansıması Duomo Katedrali. İnşası beş yüz yıl yılda tamamlanmış bu katedral için Torino’daki Mergozzo Gölü'nden elde edilen Candoglia mermeri getirilmiş. Milano;  Roma, Floransa; Venedik kadar turistlik bir kent değil ama bu devasa katedral için bile uğramaya değer.

Doumo’nun yanında muhteşem bir başka eser yer alıyor: Galleria Vittorio Emanuele II. Büyüleyici cam kubbesiyle bu pasaj kent halkının salonu olarak kabul ediliyor. Restoranların, kafelerin sıralandığı pasajın bir ucu Doumo meydanına diğer ucu ise dünyaca ünlü La Scala Opera binasına açılıyor.  La Scala’nın önünden geçerken Verdi’nin La Traviata’sında aryalar kulağımda yankılanıyor. Pasajın çıkışındaki bir sokaktaki ufak bir dükkanda risotto milanese (milano usulu risotto) yazısını gözüme çarpıyor,  bu kentin meşhur safranlı parmesanlı bir pilavıyla açlığımı pizza randevusuna kadar yatıştırıyorum.