21 Mayıs 2018 Pazartesi

Kızıl Moskova: VDNKh 'dan Kitay Gorad'a

Ertesi sabah erkenden kalkıp soluğu VDNKh alıyorum. Metrodan iner inmez Uzayın Fatihleri anıtı tüm heybetiyle karşımda yükseliyor. VDNKh Sovyetler Birliği’nin ekonomik ve bilimsel başarılarının vitrini olarak tasarlanmış devasa bir propaganda parkı. Sovyetler Birliği’ne bağlı devletlere ait görkemli köşkler arasında dolaşıp ulusların dostluğu çeşmesinde bir hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra kent merkezine geri dönüyorum.

Kızıl Moskova: Kurtarıcı İsa Katedralinden Gorky Parkına

Moskova nehrini takip ettiğimde kentin en güzel kiliselerinden birisiyle karşılaşıyorum. Rusların Napolyon’a karşı zaferini taçlandırmak için inşa edilen Kurtarıcı İsa Katedrali Sovyetler döneminde Stalin aynı yerde saray yaptırmak isteyince yerler bir edilmiş. Stalin yapılacak binanın üzerine yüz metrelik dev bir Lenin heykeli de yaptırmak istemiş ama Stalin’in hayali hiçbir zaman gerçekleşmemiş. 1997’de Katedral küllerinden yeniden doğmuş ve Rus halkı aynı yere yeniden görkemli bir katedral inşa etmiş.

Kızıl Moskova: Arbat Ulitsa'dan Poklonnoya tepesine

On beş dakika yürüyüşün ardından tekrar Arbatskaya’dayım. Yol ikiye ayrılıyor, sağdan giden cadde Noviy Abrat (Yeni Abrat), diğeri ise Moskova’nın tarihi caddesi Arbat Ulitsa. Yayalara ayrılmış Arbat Ulitsaya Moskova’nın İstiklal Caddesi desek yanılmış olmayız.
Bu kente gelenler seyyar ressamların, sokak satıcılarının birbiri ardına dizildiği bu caddeyi gezmekten büyük keyif alıyor. Caddenin başına geldiğimde, nerden çıktığı belli olmayan diri rüzgâr lavanta kokularını getiriyor bana, bir buçuk kilometrelik caddenin sonunda ise Puşkin’in evi yer alıyor.

Kızıl Moskova: Lubyanka 'dan Partikler Gölüne

Sola sapıp Lubyanka yönünde ilerliyorum. Lubyanka meydanına vardığımda KGB binasının ürkütücü cephesi karşılıyor. Sanki Chris De Burg’un soğuk savaş döneminden kalma ‘Moonlight and Vodka’ şarkısını işitir gibi oluyorum.

Etraf Kızıl Meydan’ın aksine sakin, in cin top oynuyor desek yeridir. Miyasnitskaya sokağına saptığımda Çin mimarisinden esintiler taşıyan Çay Kofi Magazin, yolun devamında ise zarif Barok gövdesiyle Menşikova Kulesi arz-ı endam ediyor.

Kızıl Moskova: Kremlin'den Bolşoy Tiyatrosuna

Meydandan ayrılıp Alexander bahçeleri yönünde ilerliyorum. Adını I. Alexander’dan alan bu bahçeler turistlerin her daim gözdesi.  Putin, Lenin, Stalin taklidi yapan sokak göstericileri foto çektirip bahşiş toplama telaşında. Putin taklidi yapan oldukça ilgi çekici, birkaç yüz metre ilerde ofiste olan Putin kendisinin bu taklidini görmüş müdür acaba!

Kızıl Moskova: Kızıl Meydan

Çarlık Rusya’sının şaheserleriyle komünist Rusya’nın görkemli yapılarını harmanlayan bir kent Moskova.
Kavurucu sıcakların yaşandığı bir yaz günü geçmişte komünizmin kalesi günümüzde oligarkların meskeni olan kenteyim, Moskova’dayım. Sabah erken uçuşun verdiği yorgunlukla otelde biraz dinlendikten sonra kenti keşfime başlıyorum. Izmailovsky pazarı yakınlarındaki otelimden Kızıl Meydan’a metroyla ulaşmam 20 dakikayı buluyor.
Moskova’nın simgesi Kızıl Meydan (nam-ı diğer Krasnaya Ploşad) yerli, yabancı turistlerin akınına uğramış; birbirinden güzel Rus kızları ise etraftaki kalabalığa aldırmadan Aziz Vasili Katedrali’nin etrafında poz verip, eğleniyorlar.

4 Mayıs 2018 Cuma

İki nehrin buluştuğu kent: Belgrad (4/4) Saint Sava’dan Skadarska'ya

Yemekten sonra Kalenic Pijaca pazarın tezgâhlarında bir tur atıp kalabalığa karışıyorum. Ardından Balkanların en büyük Ortodoks kilisesi Saint Sava’dayım; dış cephesi Ayasofya’yı anımsatan kilisenin içi oldukça sade.

İki nehrin buluştuğu kent: Belgrad (3/4) Meclis Binası'ndan Nikola Tesla Müzesi'ne

Ertesi gün kentin güney bölgelerini keşfe başlıyorum. Otelimin hemen arkasında küçük bir park, onun karşında ise at heykelleriyle süslenmiş meclis binası yer alıyor. Bir zamanlar Obrenovic Hanedanlığının ikametgâhı olan Saray günümüzde belediye binası olarak faaliyet gösteriyor. Milosevic’i deviren protestolara sahne olmuş bu mekânın önündeki iki heykel insanoğlunun ata karşı zaferini sembolize etmekte. Terazije’yi Slavija’ya bağlayan Kralja Milan Bulvarı yürümesi keyifli bir diğer bulvar. Ayrıca iki no’lu tramvay kentin görülmeye değer yerlerini gezmek için biçilmiş kaftan.

İki nehrin buluştuğu kent: Belgrad (2/4) Kalemegdan'dan Zemun'a

Bir sonraki durağım ise Tuna ve Sava nehirlerinin birleşim noktasındaki tepeye kurulmuş, surlarla çevrili Kalemegdan. Kosova Savaşı’nın ardından, Sırp bölgeleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun eline geçmeye başlamış ve dört yüz yıl boyunca Osmanlı hâkimiyetinde kalan Sırpların Bosna savaşı ve tarihsel nedenlerle Türklerde olumsuz bir imajı olsa da kültürleri bize çok yakın. Dünya dilleri arasında en çok Türkçe kelime barındıran dillerden birisi Sırpça‘da dokuz bin Türkçe kelime bulunurken, üç bini günlük hayatta kullanılıyor. Helal, lokum, komşu, börek, haydi bu kelimelerin sadece birkaçı.

İki nehrin buluştuğu kent: Belgrad (1/4) Terazije'den Strahinjića Bana'ya

Tuna ve Sava nehirlerinin birbirlerine sarıldığı düzlükte kurulu Belgrad sevimli bir Balkan kenti.
 
İlkbaharın veda edip yazın kendisini hissettirmeye başladığı bir günde İstanbul’dan Belgrad’a doğru yola koyuluyorum. Bir saat yirmi dakikalık uçuşun ardından Nikola Tesla havalimanındayım. Birçok ülkede havalimanı, meydan isimleri siyasetçi ya da generallerden verilirken Belgrad’ın havalimanına isim olarak bilim ve teknoloji dünyasının yapısını kökünden değiştiren buluşlara imza atmış dâhi bilim adamı Tesla’nın verilmesi takdire şayan.

Balkanların efsanevi lezzeti: Pleskavitsa

Yolu Belgrad’a düşenlere harika bir pleskavitsa için rotalarını Lovac’a çevirmelerini tavsiye ederim.

Belgrad’ı ziyaretimin ikinci günü şehrin güney bölgelerini keşfe başlıyorum. Kral Aleksandra Bulvarı üzerindeki Bizans mimarisinden esintiler taşıyan St. Mark Kilisesini selamlayıp ve Tasmajdan parkına varıyorum. Buralara kadar gelmişken bilim ve teknoloji yapısını kökünden değiştiren birçok buluşa imza atmış Nikola Tesla’nın müzesine gitmeden dönmek olmaz diyerek müzeye adım atıyorum. Kablosuz elektrik deneylerin yapıldığı müzede zaman su gibi akıp geçiyor.