21 Temmuz 2015 Salı

Kazan Katedrali'nden Voskresenia Khristova Kilisesi'ne: Kuzeyin Venedik’i Saint Petersburg (1/14)

SantKazan Katedrali'nden Voskresenia Khristova Kilisesi'ne: Kuzeyin Venedik’i Saint Petersburg Rus imparatorluğuna iki yüzyıl başkentlik etmiş; Petro’nun batıya açılan penceresi Saint Petersburg bir rüya şehri, bir hayal, bir imkânsız aşk.
Baltık denizi kıyısındaki Neva nehri üzerinde 42 adadan oluşan bir bataklığı bir şehre dönüştüreceğine Petro’dan başka kimse inanmadı. Ama bizim deli, Rusların ise dahi olarak sıfatlandırdığı Petro kanallarıyla Amsterdam ve Venedik’i anımsatan, mimarisiyle Paris’i kıskandıracak bir kent yapmakta ısrarcıydı ve şehir planlarını kendi elleriyle çizdi; kenti üç kere sel bastı ama yılmadı. Bir bataklığın üzerinde koskoca bir şehri yoktan var etti.
Gündüzlerin alabildiğine uzayıp beyaz gecelerin yaşandığı bir yaz günü Kuzey’in Venedik’i Petersburg’dayım. Havaalanında yarım saat pasaport kuyruğunun ardından döviz bürosundan ruble alıp, Mayakovskaya’daki otelime doğru yola koyuluyorum. Pulkovo’dan kent merkezine doğrudan metro yok; ulaşım otobüs ve ardından metroyla. Otelime bavulumu bırakıp soluğu Nevsky Prospekt’te almam bir saati buluyor.
Kentin kalbinin attığı Nevsky Caddesi cıvıl cıvıl. Nasıl Avrupa’da bütün yollar Roma’ya çıkar ise, Petersburg’da da benzer durum Nevsky Prospekt için geçerli. Yüzyıllardır zenginlik ve şöhret ile birlikte anılan bu cadde adını 13. yüzyılda yaşamış bir Rus halk kahramanı olan Alexander Nevsky’den almış. 
Anıtların, göz alıcı kiliselerin, güzel kafelerin inci gibi dizildiği 5 kilometre uzunluğundaki caddeyi arşınlamaya başlıyorum. Bir yanımda Roma’daki San Pietro Bazilikasından esinlenerek inşa edilen Kazan Katedrali, diğer tarafımda İtalyan mimarisiyle bezenmiş Petersburg’un Rus mimari esintileri taşıyan İsa’nın Yeniden Diriliş Kilisesi’nin soğan biçimli kubbeleri yükseliyor.
Katedralin girişinde 1812 savaşında Napolyon’a karşı zafer kazanan Mareşal Kutuzov ve Barclay de Tolly gururlu bir şekilde çevresindekileri selamlıyor. Katedralin Katolikliğin merkezi olan San Pietro’ya benzerliği Ortodoksların ilk başta tepkilerini çekse de, kent Fransız işgalindeyken devasa eser Rus zaferinin simgesine dönüşüp halkın gönlüne taht kurmuş.
Komünizm döneminde ibadete kapatılıp müzeye dönüştürülen katedralin büyüleyici bir iç mekânı var. Katedralin biraz ilerisindeki Banka köprüsü ise Griboyedov kanalını süslemekte.
Kazan Katedralinden çıkıp Petersburg’un 18. yüzyılda kent ticaretinin kalbinin attığı alışveriş merkezi Gostiny Dvor’daki vitrinlere bir göz attıktan sonra Griboyedov kanalından İsa’nın Yeniden Diriliş Kilisesi’ne ulaşıyorum. Çar II. Aleksander’in suikaste uğradığı yerde anısını yaşatmak için inşa edilen İsa’nın Yeniden Diriliş Kilisesi nam-ı diğer Dökülen Kan Kurtarıcısı Kilisesi (Voskresenia Khristova) mozaik işlemeleriyle hayranlık uyandırıcı bir yapı.
Griboyedov kanalından sırtınızı kiliseye verin, foto makinesinin deklanşörüne basıp bu anı ölümsüzleştirin; zira barok, neo-klasik yapılarla bezenmiş St Petersburg’un klasik Rus stiliyle dekore edilmiş ender yapılarından olan bu kilise rengârenk kubbeleriyle olağanüstü bir ambiyansa sahip.
İki yüz elli ruble verip kilisenin içine girdiğimde ise şaşaalı dış cephenin aksine daha sade bir ortam beni karşılıyor.
Yolun karşısındaki matruşkalardan kuklalara onlarca çeşit hediyelik eşyanın satıldığı pazarın tezgâhlarından biraz alışveriş yaptıktan sonra Kalinka Malinka restoranda bir yemek molası veriyorum.


Hiç yorum yok: