21 Temmuz 2015 Salı

Nevsky Prospekt: Kuzeyin Venedik’i Saint Petersburg (4/14)

Nevsky Prospekt: Kuzeyin Venedik’i Saint Petersburg
  Sheremetev Sarayından yoluma devam ettiğimde Anichkov köprüsüne varıyorum.  Köprünün kenarlarında insanoğlunun doğayı ehlileştirme çabasını anlatan dört at heykeli ilgi çekici. Saat yönünün ters yönünde heykellere baktığınızda at terbiyecisinin atı ehlileştirdiğine şahit oluyorsunuz. Köprünün diğer yakasındaki neo-barok Belozersky Sarayı Anichkov’a ayrı bir güzellik katıyor.
 
Anickov köprüsü Nevsky Caddesini gece gündüz gibi farklı iki bölümünü bağlamış adeta. Tarihi yapıların sıralandığı caddenin Anickov köprüsünden saray bölgesine uzanan kısım turistlerin gözdesiyken, Nevsky manastırına uzanan diğer kısmında ise kent sakinlerinin yerleşim alanları yer almakta. Çaykovski, Dostoyevski hayranları için Nevsky manastırı özel bir adres; zira Rusların dünya sanat ve edebiyat dünyasına kazandırdığı birçok yazar ve sanatçının son ikametgâhı burası.
Saray bölgesi yönünde Nevsky Caddesini arşınlamaya başladığımda Rus imparatorluğuna altın çağını yaşatan II. Katerina nam-ı diğer Büyük Katerina’nın heykeli arz-ı endam ediyor.
Birkaç adım ilerimde ise Tolstoy’un Anna Karenina romanında Prens Stepan Arkadyaviç'in sıkça alışveriş için gittiği lüks ürünlerin satıldığı şarküteri Yeliseev var.
Uzun yıllar süren tadilattan sonra Yeliseev’in kapılarını tekrar açması sevindirici. Bir şey almasanız da mutlaka içeri bir girin, pişman olmazsınız. Etraftaki ilgi çekici yapılardan bir diğeri ise Nevski’nin mavi incisi Ermeni kilisesi.


Rusların dünyaca ünlü birçok edebiyatçı çıkarması tesadüf değil, şehir ana caddesindeki en güzel binalardan birisini kitapçı yapmaları bunun en büyük göstergesi.
 Bizim D&R’ler gibi Dom Knigi’de de kitap alıp okuyabileceğiniz bölümler var, kitapların hemen hepsi Rusça, Hermitaj ve Rus müzesini anlatan iki dev ansiklopediyi raftan indirip, göz atmaya başlıyorum. Müzeleri ziyaret etmek isteyenlerin detaylı bilgi edinebileceği eserler bunlar. Kitap okuyarak biraz dinlendikten sonra gezime devam ediyorum.
Rusya deyince kuşkusuz akla votka ve havyar geliyor, kırmızı havyarı marketlerde uygun fiyata satılırken, iş siyah havyara geldi mi durum değişiyor. Grand Hotel Europe’nin içinde yer alan Caviar Bar bu lezzeti tatmak için biçilmiş kaftan, tabi ki fiyat pusulasının kuzeyi göstereceğini akılda tutmak kaydıyla!

Az ilerimde ise kentin Nazilere karşı direnişinin izleriyle karşılaşıyorum. Saint Petersburg tarihinin en karanlık günlerini kuşkusuz dokuz yüz günlük Nazi kuşatmasında yaşamış. Halkın azmiyle Almanlara geçit vermeyen bu kent Rusların Çanakkalesi’ne dönüşmüş. 1942 yılında şehir Nazi kuşatması altındayken radyodan halka moral vermek için yayınlanan Shostakovich’in 7. senfonisi de bu direnişin marşı olmuş. Petersburglular Nevsky caddesindeki plaket ile o karanlık günleri hafızadan silmediklerini göstermişler.
Caddenin kenarında kenti ziyaret eden turistleri Puşkin ve Peterhof’a götürmek için bekleyen tur otobüslerinin yanından geçip Nevsky’in sonuna yaklaştığımda mutfaklardan aşina olduğum bir isimle karşılaşıyorum. Barok Stroganoff sarayının ince kesilmiş bonfile şeritleri, krema ve tereyağı ile yapılan beef stroganoff aynı isimde olması bir tesadüf değil. Zira 19. yüzyılın sonlarında Petersburg’da düzenlenen aşçılık yarışmasını kazanan Rusya'nın soylu ailesi Stroganoff’ların aşçısının keşfettiği ve patronunun ismini vererek ölümsüzleştirdiği bir yemek Beef Stroganoff.
Caddenin her karışı tarih kokuyor adeta, şimdiki durağım ise ünlü şair Aleksandr Puşkin'in düello günü uğradığı son yer olan Cafe Litteraturnia. Nevsky Prospekt'teki mekândan içeri girer girmez Puşkin'in balmumundan heykeli sizi karşılıyor. Duvarları resimlerle süslü merdivenden yukarıya doğru çıkınca güzel dekore edilmiş geniş bir salonda Çaykovski’nin keman-piyano için yazdığı Souvenir d'un lieu cher’ın çalınmakta olduğunu fark ediyorum.
Mönüye kısa bir göz attıktan sonra garsonun tavsiyesi üzerine elma strudel siparişediyorum. Tatlı çok güzel olmasa da mekânın ambiyansı o kadar hoş ki yolu Petersburg’a düşenlere mutlaka Cafe Litteraturnia’ya uğramalarını tavsiye ederim.
Caddenin karşısında ilginç bir dükkân dikkatimi çekiyor, halkın çikolata müzesi dediği bu yer aslında içinde Aziz İsak Katedrali’nden tutun da satranç takımına kadar birçok şekilde yapılmış çikolatanın satıldığı bir çikolata dükkânı. Çeşit çok, mutlaka bir tanesi size hitap edecektir. İster yanınıza alıp İstanbul’da sevdiklerinizle paylaşın ya da Neva kıyısında kahve eşliğinde keyfine varın, karar sizin.


Hiç yorum yok: