21 Temmuz 2015 Salı

Saray Meydanı & Hermitaj: Kuzeyin Venedik’i Saint Petersburg (5/14)

Nevksy caddesi gezimin ardından Saray Meydanı’na ulaşıyorum. Rusların ilk savaş gemilerinin yapıldığı Donanma binasının (Admiralty) göğe yükselen neo-klasik altın kulesi kilometreler öteden görülebiliyor. Admiralty’nin bahçesinde kimi gençler satranç oynarken diğerleri gözlerini okudukları kitapların satırlarından ayırmıyor.
I. Aleksandr’ın 1812 yılında Napolyon karşısındaki zaferini simgeleyen Aleksandr sütunu neo-klasik Saray Meydanın ortasında güneş gibi parlıyor. Gökyüzüne uzanan devasa sütuna bakınca Çaykoski’nin bu zafer anısına bestelediği 1812 uvertürün nağmeleri kulağımda yankılanıyor. Birçok tarihi olaya şahitlik etmiş bu meydan en çok Kanlı Pazar vakası ile hatırlanıyor. 1905 yılında adalet isteyen silahsız yüz bin işçiye II. Nikolay’ın askerlerince ateş açılmasıyla binden fazla kişinin yaşamını yitirdiği bu kanlı olayla devrimin ilk tohumları atılmış.
Aleksandr sütununun arkasında ise ördek yumurtası mavisine boyanmış Rostrelli’nin tasarımı Kışlık Saray nam-ı diğer Hermitaj arz-ı endam ediyor. Tahta çıktıktan kısa bir süre sonra öldürülen III. Petro’nun eşi Alman prensesi II. Katerina Osmanlı Rus harplerini kazanmasına rağmen aşk maceralarından ötürü kötü bir üne sahipmiş. Piyano tuşları gibi kontrastlı bir hayata sahip olan II. Katerina kente görkemli saraylar armağan etmiş. Avrupa’nın dört bir yanından getirttiği sanatsal eserlerle Hermitaj’ın zengin sanat koleksiyonun temellerini atıp Romanov hanedanlığının gücünü tüm dünyaya duyurmuş.
Çarların ikametgâhı Kışlık Saray 19. yüzyılın ortalarında müzeye dönüştürülüp kapılarını milyonlara açmış. Leonardo da Vinci, Michelangelo, Picasso, Rembrandt’ın başyapıtlarına ev sahipliği yapan Hermitaj, Paris’teki Louvre, New York’daki Metropolitan müzeleri kadar zengin bir koleksiyona sahip.
Hermitaj’a gitmeden yapılmış bir Saint Petersburg ziyareti yarım kalmış sayılır. Üstelik böyle kapsamlı bir müze için 350 rublelik (9 euro)  giriş fiyatı oldukça makul. Her gülün dikeni olduğu gibi Hermitaj’in güzelliği seyretmekte de biraz zahmet istiyor. Zira müzenin önündeki kuyruk bazı günler Saray Meydanına kadar uzamakta. Petersburg’a kadar gelmişken Hermitaj’a girmemek olmaz diyerek, 45 dakikalık bekleyişin ardından müzeye girmeyi başarıyorum.
Beş binadan oluşan bu dünyaca ünlü müzede o kadar çok eser var ki layıkıyla gezmek için birkaç gün gerekir. Deyim yerindeyse buraya gelenleri bir sanat maratonu beklemekte, neyse ki dolaşmaktan yorulanların imdadına giriş katındaki kafe yetişiyor. Altın kaplamalı mermerleriyle göz alıcı Ürdün merdivenlerinden çıkarak batı kökenli eserlerin toplandığı ilk katı arşınlamaya başlıyorum. Leonardo da Vinci’nin Madonna Litta’sı ziyaretçilerin hayran olduğu başlıca eserlerden. Ruben odası, Rembrandt’ın eserleri ve silahların sergilendiği bölüm de müzedeki ilgi çekici yerlerden.
Hermitaj, barındırdığı şaheserler kadar görkemli salonlarıyla da gezilmeye değer. Sarayın iç mekânı başlı başına bir güzellik, Raffaello koridoru tek kelimeyle büyüleyici.
Kışlık Saray devrim tarihi açısından da önemli bir kilometre taşı niteliğinde. 20. yüzyılının başında Potemkin zırhlısı yaptığı kurusıkı top atışlarıyla devrimin fitilini ateşlemiş. Ruslar bu zırhlıya sahip çıkmış,  Potemkin zırhlısı Petrogradskaya’da müze olarak sergileniyor

Hiç yorum yok: