5 Kasım 2016 Cumartesi

Yeni Belediye Sarayından U Fleku'ya: Masallar kenti Prag (7/7)

           Uzun bir yürüyüşün ardından akşam yemeği için Yeni Belediye Sarayı yakınlarındaki tarihi birahane U Fleku’ya doğru yola koyuluyorum. Çekler için bira içmek bir yaşam biçimi, dünyada en çok tüketilen Pilsen biralarının anavatanının Prag’a iki saat uzaklıktaki Plzen kenti olması bunun en güzel göstergesi. Prag’ın simgelerinden U Fleku Çek bira kültürünü yaşamak isteyenlerin es geçmemesi gereken bir adres.

 Akordeonla çalınan slav ezgileri eşliğinde masa seçiyorum. U Fleku’nun konuklara yemekten önce bir Çek klasiği olan Becherovka likorü sunması hoş bir davranış. Otuz iki farklı bitki özüyle yapılan Becherovka’da tarçın ve anason aromaları ağırlıklı olarak hissediliyor. Çek mutfağında et yemekleri ön planda, bu durum U Fleku’nun mönüsüne de yansımış.

Vlata nehrinden Vaclac Meydanı’na : Masallar kenti Prag (6/7)

Kentin dar arnavut kaldırımlarında veya küçük meydanlarında gezerken bir sanat eserinin içinde gezdiğinizi fark etmemenize imkân yok. Farklı ressamların yaptığı tabloların içinde geziyormuş gibiyim. Belki de bu sebepten bir milyon nüfuslu bu kent yılda yirmi milyon turist ağırlıyor. Türklerin de favori tatil meskenlerinden birisi Prag.
Eski Şehrin en işlek caddesi olan Karlova ve çevresinde hediyelik eşya satıcılarına Türk olduğunuzu söylediğinizde ‘Merhaba arkadaş nasılsın?’ gibi cümlelerle karşılaşırsanız şaşırmayın. Bu dükkânlarda en çok Bohemya kristali, Swarovski taşlar, kuklalar ve bira bardakları rağbet görüyor.


Josefov'da bir yemek molası: Masallar kenti Prag (5/7)

Eski Şehir meydanından Parizska sokağına sapıp Yahudi bölgesi Josefov’a ulaşıyorum. Lüks mağazaların sıralandığı Parizska Paris’in hoş butiklerle dolu ağaçlık bulvarlarını anımsatmakta.
Prag’ın tarih kokan sokaklarını arşınlarken karnımın zil çaldığını fark ediyorum. Öğlen yemeği için Josefov bölgesindeki La Degustation Bohem’e uğruyorum. Restoranın mönüsü her gün revize ediliyor. Öğlen mönüsünde yemekler 120 CZK (6 Euro), akşamları ise 40 Euro’ya dört çeşit yemek mümkün. Akşamları mekân dolu olduğundan önceden rezervasyon yaptırmak şart. Fiyatlar uygun gibi gözükse de yemeklerin küçük porsiyonlarda sunulduğu unutulmamalı, La Degustation‘da amaç doymaktan çok tatmak.

Eski Şehir Meydanından Barut Kapısına: Masallar kenti Prag (4/7)

Prag’ı sarıp sarmalayan bu tarihi doku, kenti ziyaret edenlere bambaşka bir ambiyans yaşatıyor ve şehrin her tarafını keşfetme isteği uyandırıyor. Hansel Gratel evleri de burada; kasvet, pusu, belirsizlik de. Celestna boyunca ilerleyip Prag’ın en ünlü Art Nouveau yapılarından Obecni Dum’a (Belediye Binasını) varıyorum.
Obecni Dum’un içindeki Oditoryumda birbirinden güzel klasik müzik konserleri düzenleniyor. Konser dinleyecek kadar zamanınız yoksa zemin kattaki Art Nouveau kafede biraz soluklanın zira Moser kristali avizelerle süslü bu kafe muhteşem bir ambiyansa sahip.

Eski Şehir Meydanı:Masallar kenti Prag (3/7)

Arnavut kaldırımlı, esrarengiz dar sokaklar arasından; birçok kanlı sahnenin yaşandığı sayısız siyasi iktidarın yükselişine ve çöküşüne tanıklık etmiş bir Staroměstské Náměstí’ye (Eski Şehir Meydanı) varıyorum.
 
Staroměstské Náměstí sandıkta unutulmuş yüzyıllar öncesine ait bir kartpostal gibi, meydandaki turist kalabalığı ise sanki yıllar önce oynamış bir film karesine giren yeni oyuncular. Kimisi meydandaki faytonlara binip şehri keşfe çıkarken, diğerleri Staroměstské Náměstí’nin büyüsüne kapılmış, keyifli saatler geçiriyor.

Mala Strana'dan Karel köprüsüne: Masallar kenti Prag (2/7)

Eski Kale merdivenlerinden Mala Strana’ya iniyorum. Mala Strana nam-ı diğer küçük mahalle’nin sokaklarında dolaşırken pek çok sanata aynı anda şahitlik ediyorsunuz. Bir yanda gotik mimarinin ezici ağırbaşlı duruşu, diğer yanda rokokonun renkli ve sevimli evleri; bir tarafta da barok mimarinin gösterişli neşesi.

Prag Kalesi: Masallar kenti Prag (1/7)

Tepelere kurulmuş haşmetli şatoları, nehirlerin üzerine çökmüş gibi duran köprüleri, göğe doğru yükselen kiliseleriyle büyüleyici bir kent Prag, adeta bir masallar kenti. 

          Sisli bir sonbahar günü Prag’dayım. Şehrin ortasından geçen Vlatava nehrinin üstüne çökmüş sis günün ilk ışıklarıyla birlikte yavaş yavaş dağılıyor. Pus bu şehre çok yakışıyor, şehir bir masal gibi pusun arkasında kalıyor.