Eski Kale merdivenlerinden Mala Strana’ya iniyorum. Mala Strana nam-ı diğer küçük mahalle’nin sokaklarında dolaşırken pek çok sanata aynı anda şahitlik ediyorsunuz. Bir yanda gotik mimarinin ezici ağırbaşlı duruşu, diğer yanda rokokonun renkli ve sevimli evleri; bir tarafta da barok mimarinin gösterişli neşesi.
Mala Strana’nın sokaklarını gezerken gözümün önüne ünlü Çek yönetmen Miloš Forman’ın Amadeus filminden sahneler canlanıyor. On sekizinci yüzyılda Viyanalı soyluların balolar düzenleyip partiler verdiği Mala Strana’da Mozart bir dönem Casonovavari bir hayatın peşinden koşmuş. Don Giovanni operasını da bu kentte besteleyen ünlü besteciyi Praglılar gönüllerinde yaşatıyorlar.
Küçük mahalle meydanındaki sevimli barok kilisesini St. Nikolas’ı selamlayıp, kaleyi eski şehre bağlayan dünyaca ünlü Karel köprüsüne doğru ilerliyorum.
Yarım kilometre uzunluğundaki heykellerle süslü Karel köprüsü turistlerin akınına uğramış. Kimileri fotolar çekip bu anı ölümsüzleştiriyor, kimileri ise heykelleri ilgiyle inceliyor.
Sağımda Aziz Vitus Katedralinin göğe yükselen kuleleri, solumda Çek kültürüyle bağımsızlığının sembolü Tiyatro binası ve olağanüstü mimarisiyle Tun kilisesi. Karel köprüsü gün batımında doyumsuz bir manzara vaat ediyor.
Köprüdeki heykellerin orijinalleri kentin çeşitli müzelerinde sergileniyor, heykeller arasında bir tanesi özellikle ilgi çekici. Kayalık bir mağarada ağzı demir parmaklıklı bir zindana kapatılmış bir Hıristiyan, dışarıda kayalara yaslanıp koca palasını kuşanmış Osmanlı’ya yalvarıyor. Zindanı koruyan köpek, esire havlıyor, Osmanlı ise Hıristiyanı umursamayan bir eda içinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder