Ertesi sabah erkenden kalkıp Atina’ya doğru yola koyuluyorum. Altıyüz kilometrelik yorucu bir yolculuk beni bekliyor. Yunan hükümeti vergi toplamak için otobanın olur olmaz yerlerine turnikeler yapmış, bu adaletsiz duruma Yunan halkı bir dönem isyan etse de, çabaları sadece fiyatları düşürmeye yetmiş, turnikeleri kaldıramamışlar. Bir otobanda beş ayrı noktada para ödedikten sonra çok şeritli yol yerini keskin virajlara bırakıyor. Bu virajlar geçmişte çok can almış. Sürücülere ibret olsun, bir daha hız yapmasın diye halk kazalarda hayatını kaybedenlerin anısına yol kenarına küçük şapeller dizmişler.
Yol boyunca geçtiğim kasabaların bazıları tanıdık geliyor zira bunlar Anadolu’daki bazı kasabaların Yunanca isimleri. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yapılan nüfus mübadelesinde Anadolu’daki bir buçuk milyon Rumla, Yunanistan’daki ikiyüzellibin Türk yer değiştirmiş. Bu sancılı süreç Türkleri de etkilese de; Rumlar için çok daha çetin geçmiş. Mübadiller yeni vatanlarında Anadolu’da bıraktıkları kasabalarına benzeyen coğrafyalarda yeni kasabalar kurmuşlar, bu yeni yerleri Anadolu’daki kasabalarının adlarının başına Yunancada yeni anlamına gelen neo kelimesi ekleyerek isimlendirmişler.
Saat öğleni gösterdiğinde yol üstünde bir öğlen yemeği molası veriyorum. Hayvancılığın yoğun olarak yapıldığı bir bölgedeyim, doğal beslenen kuzulardan lezzetli bir kapama yapmışlar. Turdan arkadaşlarla sohbet ederken masaya yaşlı bir dede yaklaşıyor. Yarım Türkçesiyle ‘Ben Kayseriliyim, biz dostuz, Türk Yunan dost’ diyor. Vatan hasretiyle yanan dedenin gözleri hafif yaşlı halini görünce Türk ve Yunan halklarının dostluğuna inancım bir kat daha artıyor.
Otobüse atlayıp yola devam ettiğimde Olympos dağının karlı tepeleri karşımda yükseliyor, birkaç kilometre ilerimde ise özgürlükleri için Perslere karşı kahramanca savaşan 100 Spartalı savaşçının can verdiği vadi var. Vadiye baktığımda 100 Spartalı filminden kareler gözümde canlanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder