Ertesi gün gezime Greenwich Village ile başlıyorum; I. Dünya savaşından sonra sanatçıların
mesken tuttuğu, bohemliğiyle ünlü bu semt New York’un karmaşasından uzak kalmış
bir sığınak gibi. Kent halkı buraya kısaca Village diyor. Sıralı güzel evler,
yemyeşil avlular ve gizli sokakların yer aldığı Village geçmişte caz
müzisyenlerine, Bob Dylan gibi pop idollerine ev sahipliği yapmış.
Village Vanguard, 1950’lerden beri caz
efsanelerinin sahneye çıktığı bir müzik mabedi; 1961 tarihli Bill Evans albümü
‘Live at The Village Vanguard’ dâhil pek çok önemli albüm burada kaydedilmiş.
Village Vanguard’da caz tınılarıyla ruhlarını doyurmak isteyenler bazı akşamlar
mekânın kapısının önünde saatlerce kuyrukta beklemeyi göze alıyorlar.
Kısa bir
yürüyüşün ardından Washington Square Park’a ulaşıyorum. New York Üniversitesinin
yanındaki bu meydanda bir grup öğrenci çaldıkları müziklerle etraftakilerin
kulaklarını şenlendiriyor. Washington Square Park’ta George Washington’ın başkanlığının
100. yılı anısına dikilmiş devasa mermer kemerin altında oturan aşıklar
aşklarını tazelerken, parkın öteki tarafındaki bir grup ise hararetli bir
şekilde satranç oynayıp gözlerini tahtadan ayırmadan derin düşüncelere
dalıyorlar.
Birkaç adım
ilerimde ünlü milyoner Rockefeller’in kente bir hediyesi olan Judson Memorial kilisesinin
yüzyıllara meydan okuyan romanesk çan kulesi yükseliyor. Devamında geçmişte ressam Guy Pene du Bois
gibi birçok sanatçının ikametgâhı olmuş MacDougal Alley, nam-ı diğer Art alley
de luxe yer alıyor.
6. Avenue yönünde ise ABD’nin en iyi 10 yapısı
arasında gösterilen, eski başkalarından Thomas Jefferson anısına yapılmış Jefferson
Market Courthouse ilgi çekici bir mimariye sahip. Ters
yönde ilerleyip Leroy caddesine varıyorum. Brooklyn’deki bir siyahî ailenin
yaşamını konu alan 80’lerin unutulmaz dizisi Cosby ailesinin evinin yer aldığı
cadde burası. TRT’nin tek kanal döneminde 7 den 70’e herkesi ekrana kilitleyen
St Lukes Place 10 numaradaki bu ev hafızalardan kolaylıkla silinmeyecek bir
yere sahip.
Michelin yıldızlı restoran Gotham Bar & Grill’da
bir öğlen yemeği molası vermek istiyorum. Gotham güzel dekore edilmiş lüks bir
restoran, yemeklerinden çok ambiyans ön planda. Union square’de kurulan
Greenmarket’ten aldıkları doğal malzemelerle hazırlanan mönüden seçtiğim
balsamik ile soslandırılmış bademli, elmalı, pecorino peynirli salata başarılı.
Biftek ise beklentimin altında, Michelin yıldızlı bir restorana bifteği
elektrikte pişirmek yerine kömürde pişirmek yakışırdı. Burada yemekten ziyade
akşamları bir şeyler içip ortamın keyfini çıkarmak en iyisi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder