Feribot gezisinden sonra Broadway
boyunca ilerliyorum. Manhattan muhteşem gökdelenleri, göz alıcı Broadway
ışıkları, sanatsal zenginliklerle dolu müzelerinin yanında devasa alışveriş
merkezleriyle de turistlere hitap ediyor. Saatlerce alışveriş yapmak için bu
kente gelenlerin sayısı hiç az değil.
Cortlandt caddesindeki Century 21 mağazası alışveriş meraklılarının gözde adreslerinden. Uygun fiyatlı marka bir ürün bulurum ümidiyle Century 21’e bir uğramak istiyorum. Outlet bir mağaza olmasına rağmen şok indirimler yok, en fazla %40 indirimli ürünler satılıyor. Designer ürünler katında güzel giysiler olsa da bu fiyatlar çok cazip değil.
Cortlandt caddesindeki Century 21 mağazası alışveriş meraklılarının gözde adreslerinden. Uygun fiyatlı marka bir ürün bulurum ümidiyle Century 21’e bir uğramak istiyorum. Outlet bir mağaza olmasına rağmen şok indirimler yok, en fazla %40 indirimli ürünler satılıyor. Designer ürünler katında güzel giysiler olsa da bu fiyatlar çok cazip değil.
Manhattan umudu olduğu kadar hüznü
de barındırıyor. Altı binden fazla kişinin yaralanıp, üç bin kişinin kişinin
yaşamını yitirdiği 11 Eylül saldırısının izleri hâlâ silinmiş değil. Az
ilerimdeki World Trade Center Ground Zero’da Amerikan halkı 11/9 memorial anıtı
dikerek yaşadığı bu trajediyi unutmamak istercesine ölümsüzleştirmiş. Bu
bölgede yer alan Gökdelen Müzesi (Skyscraper museum) mimari meraklıları için
ilgi çekici bir diğer adres.
World Trade Center enkazının
yerinde dikilecek yeni gökdelenin şantiyesinin yanından geçerek World Financial
Center’a varıyorum. Hudson nehrine bakan dört kuleden oluşan World Financial
Center’ın lobisinden içeri girdiğimde beni güzel bir sürpriz karşılıyor. Financial
District’de İstanbul’un dev bir fotoğrafıyla karşılaşmak gurur verici.
Güvenlik görevlisine fotoyu
sorduğum da, fotonun binanın yapıldığından beri lobide olduğunu, kendisinin de
bir Orhan Pamuk hayranı olduğundan İstanbul’u tanıdığını öğreniyorum. Meğer
dünya ne küçükmüş! Lobiden aşağı inip palmiye ağaçlarıyla bezenmiş Winter
Garden biraz soluklanıyorum.
Kısa bir kahve molasının ardından
Battery Park City’de dolaşmaya başlıyorum; parktan uzaklara baktığımda Ellis
adası, arkasındaki Özgürlük Heykeli ile beni selamlıyor. Kıyı boyunca devam edip South Street Seaport’a ulaşıyorum. Bir dönem
Manhattan’a gelen malların indirildiği bu hareketli liman Brooklyn köprüsünün
yapılmasıyla canlılığını kaybetmiş. 80’lerin başında birbiri ardına açılan
restoranlar ve deniz müzesiyle liman bölgesi tekrar hareketlenmeye başlamış.
Wall Street’te çalışanlar Pier
17’de kısa bir yemek molası vermişler, yemeklerini beklerken hararetli
hararetli piyasadaki gelişmeleri tartışıyorlar. Az ilerimde ise Titanik’te
ölenlerin anısına dikilen bir fener var. Tur teknelerinin inci gibi sıralandığı
South Street Seaport nam-ı diğer yelkenler sokağından Civic Center‘a çıkıp; öğlen
yemeği için Tribeca’ya doğru yola koyuluyorum. Robert De Niro’nun Tribeca film stüdyosunu açmasıyla ünlenen
Tribeca semti NYC gece hayatının hareketli merkezlerinden.
Manhattan'da Michelin yıldızlı
birçok restoran var ama sadece bir tanesi Hint mutfağı yapıyor. Tamarind'in kente
iki şubesi var; biri Tribeca'da, diğeri 22. caddede. Tribeca'daki olan daha lüks olduğundan
Michelin yıldızına lâyık görülmüş.
Bir öğlen yemeği için uğradığım Tamarind'de yediklerimin hepsi belli bir düzeydeydi. Hint usulü somon tandoori rawas’yi beğendim, rajasthani gosht da güzel bir kuzu yemeğiydi. Restoran mango tedarikine de özen göstermiş, Hindistan’dan gelen mangolarla yapılan cheesecake hafızada iz bırakacak bir lezzet.
Bir öğlen yemeği için uğradığım Tamarind'de yediklerimin hepsi belli bir düzeydeydi. Hint usulü somon tandoori rawas’yi beğendim, rajasthani gosht da güzel bir kuzu yemeğiydi. Restoran mango tedarikine de özen göstermiş, Hindistan’dan gelen mangolarla yapılan cheesecake hafızada iz bırakacak bir lezzet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder