Trevi çeşmesinin sağından geçip beş dakikalık bir yürüyüşün ardından soluğu İspanyol merdiveninde alıyorum. Roma’da olmak güzel, baharda Roma’da olmak ise bir ayrıcalık. Baharın habercisi pembe açelyalarla bezenmiş merdivenlerden yukarı baktığımda Trinita dei Monti kilisesinin ikiz çan kuleleri karşımda yükseliyor. Trinita dei Monti’den rokoko merdivenler zarif bir eğimle Fontana della Barcaccia çeşmesinin yer aldığı meydana adeta dökülüyor.
Burası kente gelen turistlerin gözde buluşma mekânı. Spanga metro durağının hemen yanında yer alan bu merdivenin basamaklarında Roma’ya gelmiş kendi halindeki turistler ve gençler vakit geçirmekten çok keyif alıyorlar. Hali vakti yerinde olanlar ise İspanyol merdivenin karşısındaki Via dei Condotti’deki Gucci, Armani gibi dünyaca ünlü mağazalarda alışveriş telaşındalar.
Via dei Condotti üzerindeki Caffe Greco Goethe, Hans Christian Andersen, Gogol gibi geçmişteki müdavimleriyle Paris’in ünlü edebiyat kafelerine İtalyanların verdiği yanıt gibi. Via dei Condotti’ye açılan ara sokaklarda birçok şık butik var. Bir şey almasanız bile bu sokaklarda vitrinlere bakmak, butikleri dolaşmak ve modanın son trendlerine şahit olmak eğlenceli.
İspanyol merdivenlerinde oturan gençler birkaç adım ötedeki Patifico’da 4 Euro’ya pasta (makarna) yiyerek açlıklarını yatıştırıyorlar. Diğerleri ise aynı sokaktaki peynirci Fratelli Fabbi’de kendilerine sandviç yaptırma telaşında. Patifico’nun pastaları vasat ama Fratelli Fabbi kaliteli bir peynirci. Parmesan, pecorino, buffalo mozzarella gibi karakteristik İtalyan peynirleri alıp evinize götürebilirsiniz. Tatlı krizinde olanlar ise artık kentin ünlü tiramisucusu Pompi’nin tatlılarını yemek için Re di Roma’ya kadar gitmelerine gerek kalmayacak; zira, Pompi az ilerde bir şube açmış.
Via del Corso’den karşıya geçip yoluma devam ediyorum Via del Leone’ye sapıyorum. Kentin dar sokaklarına gizlenmiş bir lezzet vahası karşıma çıkıyor. Matricianella gerçek Roma mutfağını keşfetmek isteyenler için çok özel bir restoran. Yolumun üstündeyken bir uğrasam diyorum ve şansım yaver gidiyor; tıklım tıklım dolu mekânda bir masa bulabiliyorum.
Geleneksel Roma mutfağı sakatat ağırlıklı, bu mutfağın en popüler yemeği de fritti romano adındaki anti-pastiler (başlangıçlar). Burası uykuluk, beyin, enginar kızartması cervello e animelle ve carciofi fritti’yi kentte en iyi yapan yerlerden birisi. Fazla yağ çekmeden hazırladıkları kızartmalar hafif oldukları kadar lezzetli.
Sakatat meraklıları için tripe romano (işkembe) bir diğer seçenek. Matricianella’da yemekleri istediğiniz şarapla eşleştirmeniz mümkün, mekânın şarap mönüsü bir ansiklopedi gibi.
Pasta yemeyi Da Felice’ye bırakıp secondo (ana yemek) olarak coda alla vaccinara (dana kuyruğu) ısmarlıyorum. Kemiklerle birlikte servis edilen coda alla vaccinara da sınıfı geçiyor. Tatlı faslını kentin ünlü bir gelatocusuna (dondurma) bırakıp Pantheon’a doğru yola koyuluyorum.
Eski Roma’nın en iyi korunmuş anıtı olan Pantheon’un geçmişi milattan öncesine kadar uzanıyor. 7. yüzyılda kiliseye dönüştürülen bu Tanrılar tapınağının olağanüstü bir ambiyansı var. San Pietro’nun kubbesinden daha geniş olan kubbesi bir mühendislik harikası.
Raffaello hayranları Lorenzetti’nin Madonna heykelinin yanından geçerken dikkat kesilmeli zira ünlü Rönesans mimar-heykeltıraşının son ikametgâhı bu heykelinin altında. Pantheon geçmişte zorbalıklara da maruz kalmış. Bir zamanlar girişi süsleyen bronz krişler Barberinilerden Papa VIII. Urbasnus tarafından sökülüp San Pietro’daki yüksek altarın yapımında kullanılınca; halk ‘barbarların yapmadığını Barberini yaptı’ diyerek isyan etmiş.
Pantheon’un sağından ilerleyince beni ortasında ilginç bir dikilitaş bulunan küçük bir meydan karşılıyor. Sırtında koca bir dikilitaşı taşıyan sevimli fil, meydandan gelip geçenlerin neşe kaynağı. Bu ilginç dikilitaş aslında bir hiciv; 218’de Roma’ya filleriyle Alp’lerden saldıran Kartacalı Hannibal’a gönderme yapan eser, Bernini’nin şakacı tarafını yansıtıyor. Fil dikilitaşın karşında ise meydana adını veren Santa Maria Sopra Minerva kilisesi kentin ender gotik yapılarından.
Bu küçük kilisede Michelangelo’nun haç taşıyan Hıristiyan heykeli görülmeye değer. Pantheon civarında ruhunuzu besleyen sanat eserleri olduğu gibi midenize de hitap edecek yerler var; dünyaca ünlü iki gelatocu (dondurmacı) sadece birkaç adım uzağımda.
Giolitti, Gelateria Della Palma’da birbirinden leziz gelatolarıdeneyebilirsiniz. Amarone’den Barolo’ya Chianti’den süper Toscanlara kadar yüzlerce İtalyan şarabını bulabileceğiniz Achilli ise Piazza del Parlamento’nun ara sokaklarına gizlemiş bir şarap cenneti adetadeta.
Kısa bir yürüyüşün ardından Roma’nın görkemli kiliselerinden Sant'Ignazio di Loyola’ya varıyorum. Kilisenin dümdüz tavanı yanıltıcı resimlerin ustası Andrea Pazzo’nun marifetiyle kubbe var gibi görünecek şekilde dekore edilmiş.
Sant'Ignazio yakınlarında Caravaggio, Bernini gibi büyük ustaların eserlerini barındıran Galleria Doria Pamphilj sanatseverlerin es geçmemesi gereken bir diğer adres.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder