Ertesi gün gezime Champs Elysee’nin Barselona versiyonu Passeig de Gracia ile başlıyorum. 19. yüzyılın sonuyla birlikte Barselona’da yenilenmeler baş göstermiş. Kentin ileri gelenleri hem bu yeniliğin parçası olmak hem iktidarları göstermek üzere şatafatlı evlere sahip olmak için servetlerini bu yolda harcamaktan çekinmemişler.
İşte onlarda biri olan Battlo Passeig de Gracia’daki evinin yanında ünlü mimar Cadafalch’ın yaptığı Casa Amatller’ini görünce kendisine bu evden daha güzel bir ev yaptırmak istedi. Bu iş için Casa Calvet binasıyla yılın mimarı olan Gaudi’yi görevlendirmiş. İnsan iskeletini andıran kolonları, hareket eder gibi görünen balkonları, ejderha sırtı şeklindeki çatısı ile Casa Battlo gelip geçenlerleri hayran bırakan bir başyapıt. Her tarafı yuvarlatılmış, hiçbir köşesi olmayan bu evi 18 Euro ödeyerek gezmek mümkün.
Casa Battlo’yu Gaudi eski yapıyı yıkmadan, iskeleti üzerine inşa etmiş. Sanki bina Aziz Georges efsanesinin bir alegorisi. Yapının mimarisi çatı ejderin pul derisini, çatıdaki haç ejderha San Jordi’yi öldüren azizin kılıcını, balkonlar ise kurbanların kemiklerini betimleyecek şekilde yapılmış; tek kelime ile olağanüstü. Binanın pencerelerinin odaları eşit şekilde aydınlatmak için aşağıdan yukarıya doğru çıkıldıkça büyümesi dahice düşünülmüş bir detay. Bu büyülü ev masalların gerçek olabileceğini ve gözümüzü açmamız gerektiğini fısıldıyor duyabilenlere.
Casa Amatller ve Casa Battlo’ya Mağrabi-Gotik öğeleri taşıyan Casa Lléora Morera eklenince Illa de la discordia oluşmuş. Passeig de Gracia’daki yanyana sıralanmış birbirinden farklı tarzdaki bu üç yapı uyumsuzluk blogu olarak adlandırılıyor. Caddenin biraz ilersinde solda ise Barselona’nın simgelerinden Gaudi’nin şaheseri, Casa Battlo gibi Unesco dünya mirası listesinde yer alan Casa Mila yer almakta. Casa Battlo’ya hayran kalan parlamento üyesi Mila Battlo’dan birkaç yüz metre ilerisindeki köşeyi Gaudi’nin ellerine bırakmış.
Casa Battlo’yu Gaudi eski yapıyı yıkmadan, iskeleti üzerine inşa etmiş. Sanki bina Aziz Georges efsanesinin bir alegorisi. Yapının mimarisi çatı ejderin pul derisini, çatıdaki haç ejderha San Jordi’yi öldüren azizin kılıcını, balkonlar ise kurbanların kemiklerini betimleyecek şekilde yapılmış; tek kelime ile olağanüstü. Binanın pencerelerinin odaları eşit şekilde aydınlatmak için aşağıdan yukarıya doğru çıkıldıkça büyümesi dahice düşünülmüş bir detay. Bu büyülü ev masalların gerçek olabileceğini ve gözümüzü açmamız gerektiğini fısıldıyor duyabilenlere.
Casa Amatller ve Casa Battlo’ya Mağrabi-Gotik öğeleri taşıyan Casa Lléora Morera eklenince Illa de la discordia oluşmuş. Passeig de Gracia’daki yanyana sıralanmış birbirinden farklı tarzdaki bu üç yapı uyumsuzluk blogu olarak adlandırılıyor. Caddenin biraz ilersinde solda ise Barselona’nın simgelerinden Gaudi’nin şaheseri, Casa Battlo gibi Unesco dünya mirası listesinde yer alan Casa Mila yer almakta. Casa Battlo’ya hayran kalan parlamento üyesi Mila Battlo’dan birkaç yüz metre ilerisindeki köşeyi Gaudi’nin ellerine bırakmış.
“Güzellik gerçekliğin bir yansımasıysa ve gerçeklik olmadan da sanat olmuyorsa; gerçeği bulmak için yaratılan bütün varlıklarla temasta olmalıyız” demiş Gaudi. Dünyanın en ünlü yapılarından Casa Mila bu sözü kanıtlarcasına karşımda yükseliyor. Barselona’lılar bu binaya La Pedrera; yani, “taş ocağı” diyorlar. Kentin dışındaki efsanevi Montserrat dağından esinlemiş, köşe bir yapı olmasına karşın mimarın köşe göstermeme çabası takdire şayan. Casa Mila'nın sarmaşıklardan yapılma demir trabzanlarına, sembolist anlamlarla yüklü bacalarına bakınca kulaklarımda Gaudi’nin ”Sanat baştan çıkarıcı olmalıdır” sözü yankılanıyor.
Kentin dar sokaklarında hayranlık uyandıran art nouveau binalar arasında dolaşırken karnımın zil çaldığını fark ediyorum. Öğlen yemeği için Casa Batllo'dan sola sapıp, Doctor Letamendi meydanındaki Etapes’e ulaşıyorum. Geleneksel Katalan mutfağını modern yorumlayan, turistler tarafından henüz keşfedilmemiş bir butik restoran burası.
Fransızların bistroları, İtalyanların trattoriaları gibi yöresel yemekler sunan mekânda Didac ve Pol kardeşler sıcak bir atmosferde konuklarına birbirinden leziz yemeklerle ağırlıyorlar. Didac ve Pol kardeşler yemeklerinde kullandığı malzemeleri özenle seçiyor, onlar için yemeklerde organik ürün kullanmak bir yaşam biçimi. Böyle mükemmeliyetçi bir felsefeye sahip Barselona'nın şık semtindeki restoranın 15 Avro'ya öğlen, 25 Avro'ya gurme mönüsü vermesi takdire şayan.
İspanyoların geç yemek yeme alışkanlıkları var, servis 14.00’de başlıyor. Yemek öncesi zeytin ve bir katalan klasiği olan domates, sarımsak ovularak üzerine zeytinyağı gezdirilmiş köy ekmeği pa amb tomaquet ikram ediliyor.
Ana yemek olarak sipariş ettiğim bir diğer Katalan klasiği ise karides ile hazırlanan erişte olan fideua amb espuma d'all i oli. Çelik tava ile sunulan erişte oldukça lezzetli. Mönüdeki steak tartar’ın Katalan yorumu da ilgi çekici. Yemeği likörlü, mangolu bir başarılı parfe ile sonlandırıyorum. Restoran tatlılarda da iddialı olduğunu gösteriyor; parfenin lezzeti hafızada iz bırakacak cinsten.
Yemek sonrası Passeig de Gracia’dan Diagonal’e çıkıyorum. Plaça Catalunya’yı Diagonal’e bağlayan birçok cadde var. Sadece Passeig de Gracia’yı gezmekle yetinmeyin; çünkü Gracia’ya paralel Rambla Catalunya gibi caddeler de birçok güzelik barındırıyor.
Diagonal’e çıkıp sağ yönde ilerleyince konik kulelerden yükselen, iğne gibi keskin kule külahlarıyla Cadafalch’ın Casa de les Punxes’ı yer alıyor, yolun devamında ise Gaudi’nin başyapıtı Sagrada Familia’nın göğe yükselen kuleleri karrşıma çıkıyor. Eiffel kulesi Paris, Özgürlük heykeli New York için ne ise; benzer durum Barselona'da Sagrada Familia için geçerli.
Gaudi’nin son işi olan neo-gotik katedral aslında tamamlanmamış bir proje. Casa Mila başarısından sonra dindar bir mimar olan Gaudi’nin en büyük hayali eşi benzeri olayan bir katedral inşa etmek olmuş. İncildeki hikâyelere doku kazandırarak resmettiği, tutkuyla bağlandığı Sagrada Familia’nın atölyesinde yaşamaya başlamış ve on altı sene burada çalışıp, bütün servetini bu yolda harcamış.
Sagrada Familia Gaudi’nin son işiydi, zira yaşlanmaktaydı. Ne yediği içtiğine, ne yattığı yere dikkat ediyordu; varı yoğu bu katedral olmuştu. Saçı sakalı birbirine karışmış adeta bir münzevi haline düşmüştü. Ne yazık ki dahi mimarın ölümü çok trajik oldu. Bir tramvayın altında kaldığında kimsesiz zannedilerek hiç kimse onu arabasına almak istemedi. Üç gün sonra bir hastanede yaşama yalnız bir şekilde veda etti. Barselona’nın medar-ı iftiharı mimarın mezarı; hayatını adadığı Sagrada Familia’da gömülü.
Sagrada Familia Gaudi’nin son işiydi, zira yaşlanmaktaydı. Ne yediği içtiğine, ne yattığı yere dikkat ediyordu; varı yoğu bu katedral olmuştu. Saçı sakalı birbirine karışmış adeta bir münzevi haline düşmüştü. Ne yazık ki dahi mimarın ölümü çok trajik oldu. Bir tramvayın altında kaldığında kimsesiz zannedilerek hiç kimse onu arabasına almak istemedi. Üç gün sonra bir hastanede yaşama yalnız bir şekilde veda etti. Barselona’nın medar-ı iftiharı mimarın mezarı; hayatını adadığı Sagrada Familia’da gömülü.
Gaudi’nin hayali Sagrada Familia’nın yapım çalışmaları günümüzde de devam etmekte. 1935-52 arasında iç savaşta yangın çıkıp Gaudi’nin planları kül olunca yapım süreci sekteye uğramış ama ünlü mimarın ölümünün 100. yıldönümünü olan 2026 senesinde katedralin bitimi planlanıyor. Sagrada Familia’yı ziyaret eden turistler genelde katedralin giriş tarafında fotolar çekse de, asıl manzara katedralin arka tarafındaki havuzlu parkta. Havuza arkanızı verin, foto makinasının deklanşörüne basıp bu anı ölümsüzleştirin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder