Yazın veda
etmeye başladığı bir sonbahar gecesi Bulgaristan’a hareket ediyorum. Sabaha karşı
dörtte Bulgar sınırında uzun bir kuyruk beni bekliyor. Kırk dakika Türk
sınırında kırk dakika Bulgar sınırında bekleyişin ardından dokuzda
Burgaz’dayım. Yol boyunca yarım bırakılmış inşaatlar dikkatimi çekiyor,
Bulgaristan kara para aklama cenneti, inşaatlara göstermelik başlıyor sonra
yarım bırakılıyor ayrıca rüşvet her yerde kol geziyor.
Bulgaristan’dan
bahsetmişken 1980’lerde başlayan asimilasyon sonrası 1989’daki Bulgaristan
Türklerin göçüne değinmek gerekir. O günleri yaşayanlar, bir günde elinde
alabildikleri ne varsa arabalarına koyup yaşadıkları topraklardan göçmek
zorunda kalan insanların dramı Türk halkının hafızasına kazanmıştır, pazarda
ikinci el eşyalarını satan göçmenlerin manzarasını hafızalardan silinmesi mümkün
değil. Günümüzde göçmenlere vatandaşlarını iade edilse de bu yeterli değil zira
artık yaşadıkları evlerde Bulgarlar yaşıyor. Bulgarlarda yaşlı nüfus fazla ve
Bulgar nüfus hızla azalmakta çingene nüfusu ise artıyor. Yıllar önce Türkleri
Bulgarlaşmaya çalışanlar bir gün ülkelerinde azınlıkta kalabilir.