16 Kasım 2015 Pazartesi

Aventino'dan San Giovanni’ye-Medeniyetini tarihinden alan kent-Roma (10/10)

Yemeğin ardından Tiber kıyısında Testacio bölgesinden Aventino’ya uzanan bir yürüyüş yapıyorum. Ponte Sisto’dan Palatino tepelerindeki çam ağaçları arasından yüzyıllara meydan okumuş Santa Maria Cosmedin’in çan kulesini selamlıyorum.

Sant’Angelo'dan Da Felice'ye-Medeniyetini tarihinden alan kent-Roma (9/10)

Tiber kıyısındaki Sant’Angelo kalesi tarih boyunca birçok işkence ve idamlara sahne olmuş. Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan’ın da yıllarca hapsedildiği, papanın sığınağı bu kalenin gülleler ile oyulmuş tuğlaları ve yıpranmış traverten kaplamalarıyla adeta rütbeleri sökülmüş bir general gibi. Kaleyi Vatikan’a bağlayan Passetto di Borgo geçidi de Sant’Angelo kalesine gizemli bir hava katmış. Mekânın bu esrarengiz havası Puccini’yi de çok etkilemiş. Ünlü Bestekâr Tosca operasını Sant’Angelo terasında bir sahne ile sonlandırmış. Opera’da aşığını kaybeden Tosca Sant’Angelo burçlarından atlayarak dramatik bir şekilde hayatını sonlandırsa da Sant’Angelo kalesini ziyaret edenler bu durumdan bihaber; terasta kentin eşsiz manzarasının tadını çıkarıyorlar.

Vatikan-Medeniyetini tarihinden alan kent-Roma (8/10)

              On dakikalık bir yürüyüşün ardından Katoliklerin ruhani lideri Papa’nın yönettiği dünyanın en küçük devleti olan Vatikan’a varıyorum. Buraya girmek için bir vize gerekmiyor ama girişteki güvenlik kontrolünün önü her daim kalabalık. Roma’ya gitmişken San Pietro Bazilkası’nı görmemek olmaz diyerek yarım saat kuyrukta bekledikten sonra dünyanın en büyük kilisesine girmeyi başarıyorum.

Hamurun en lezzetli hali-Pizzarium- Medeniyetini tarihinden alan kent-Roma (7/10)

Villa Borghese’de bir banka oturup çeşmelerin tınısıyla bir süre dinlendikten sonra güzel bir pizza yemek için metroya atlayıp soluğu Cipro durağındaki Pizzarium’da alıyorum. Pizzanın anavatanı İtalya’da adım başı pizzacı var ama Vatikan yakınlarındaki Pizzarium gibisi az bulunur. Buraya bir pizza cenneti desek yanılmış olmayız.

Piazza Barberini’den Villa Borghese'e-Medeniyetini tarihinden alan kent-Roma (6/10)

             Colosseum’un önünden geçen ilk otobüse atlayıp Piazza Barberini’de iniyorum. Meydanın ortasındaki Triton çeşmesi tüm ihtişamıyla çevresine ışık saçıyor. Piazza Barberini’de Roma’nın soylu ailelerinden Barberini’lerin sarayı Plazzo Barberini ve sanatsal hazinelerle dolu Galleria Nazionale ilgi çekici bir adresler olsa da, asıl sürpriz için beş dakikalık bir yürüyüş yapmak gerekiyor; zira yolun sonunda kentin en güzel kiliselerinden Santa Maria Della Vittoria var.

Termini’den Colosseum’a-Medeniyetini tarihinden alan kent-Roma (5/10)

           Ertesi sabah erken kalkıp; kruvasan ve espressolu hafif bir kahvaltının ardından Termini’deki otelimden şehri keşfetmek için yola koyuluyorum. Roma’nın tren ve metro ağının kalbinde yer alan, İtalya’nın en büyük terminali Termini'nin etrafında her bütçeye hitap eden oteller mevcut. Antik Roma’da Julius Caesar öyle bir ulaşım hattı kurmuş ki ‘her yol Roma’ya çıkar’ sözü günümüze kadar yaşamış. Çağdaş Romalılar da Caesar’dan geri kalmamış zira Termini’den İtalya’’nın çizmesinin topuğundaki Bari’ye ya da kuzeyindeki Verona’ya kadar her şehrine gitmek mümkün.

La Gatta Mangiona’da pizza molası & Trastevere-Medeniyetini tarihinden alan kent-Roma(4/10)

         Tramvayda durakların anonslarının yapılmaması ve duraklarda durak isimlerin yazılı olmaması Avrupa’nın göbeğindeki Roma’ya yakışmıyor. Neyse ki Romalılar çok sıcakkanlı insanlar; tramvay S. Giovanni Di Dio’ya geldiğinde haber veriyorlar. Durağın aşağısındaki sokaktaki dünyaca ünlü pizzacı La Gatta Mangiona’yı kolaylıkla buluyorum. Napoli usulü klasik pizza yapan mekâna girdiğimde kedi maketleri dikkatimi çekiyor; meğer La Gatta Mangiona’nın Türkçesi açgözlü kediymiş.  Pizzacı sadece akşamları servis veriyor, içerisi tıklım tıklım dolu, rezervasyon yaptırmak şart. Rezervasyon yaptıramadıysanız da dert etmeyin, beğendiğiniz pizzayı paket yaptırıp dilediğiniz yerde yiyebilirsiniz.
 La Gatta Mangiona’da tam buğday unu ile yapılan, el ile açılan, taze doğal malzemelerle hazırlanan pizzalar taş fırında odun ateşinde piştiğinde ortaya unutulmayacak bir lezzet senfonisi çıkıyor.

Piazza Navona'dan Teatro Argentina'ya- Medeniyetini tarihinden alan kent-Roma (3/10)

            Zengin tarihiyle Roma bir açık hava müzesinden farksız. Kentin dar sokaklarında, güzel meydanlarında gezerken bir sanat eserinin içinde gezdiğinizi fark etmemenize imkân yok. Kendimi farklı ressamların yaptığı tabloların içinde geziyormuş gibi hissediyorum. Bu sıradışı gezideki bir sonraki durağım ise zarif süslemeli çeşmeleriyle, Roma’nın en etkileyici meydanı Piazza Navona.
Geçmişte Protesanlık kentte yayılınca, dönemin papası buna tepki olarak iki dahi mimarı Katolikliği yücelten eserler yapması için yetkilendirmiş. Bernini ve Borromini de birbirinden muhteşem eserlerle donatmışlar şehirlerinin dört bir yanını. Tıpkı Piazza Navona’daki Fontana Quattro Fiumi ve Sant'Agnese in Agone’de olduğu gibi. Piazza Navona’ya adım atar atmaz Bernini’nin Fontana Quattro Fiumi çeşmesi zarif mimarisiyle kendisini seyredenleri büyülüyor. Dört nehrin simgelendiği (Nile, Ganges, Danube ve Rio della Plata) bu güzel çeşmenin arkasında ise Bernini, Borromini’nin ortaklaşa inşa ettiği Sant'Agnese in Agone yükseliyor.

İspanyol Merdiveni'nden Pantheon'a- Medeniyetini tarihinden alan kent-Roma (2/10)

             Trevi çeşmesinin sağından geçip beş dakikalık bir yürüyüşün ardından soluğu İspanyol merdiveninde alıyorum. Roma’da olmak güzel, baharda Roma’da olmak ise bir ayrıcalık. Baharın habercisi pembe açelyalarla bezenmiş merdivenlerden yukarı baktığımda Trinita dei Monti kilisesinin ikiz çan kuleleri karşımda yükseliyor. Trinita dei Monti’den rokoko merdivenler zarif bir eğimle Fontana della Barcaccia çeşmesinin yer aldığı meydana adeta dökülüyor.

Victor Emmanuel Meydanı'ndan Aşk Çeşmesi'ne- Medeniyetini tarihinden alan kent-Roma (1/10)

Zarif rönesans pallazo’ları, şatafatlı barok kiliseleri, heybetli meydanları, hayranlık uyandıran çeşmeleriyle medeniyetini tarihinden alan görkemli bir kent Roma.
Kışın yavaş yavaş veda edip; haftalarca yağan yağmurların kendini ılık bir güneşe teslim ettiği bir bahar günü Roma’dayım. Victor Emmanuel II Meydanı’ndan kentin güzelliklerini seyre başlıyorum. İtalyan birliğinin mimarı Vittorio Emanuele’e adanmış devasa anıt; göz kamaştırıcı beyazlığıyla karşımda yükseliyor. Geçmişte, çevresindeki yapılarla mimari uyumsuzluk içinde olduğundan epeyce eleştiri almış olan bu meydan günümüzde kente gelen turistlerin gözdesi.